SULTAN İkinci Murad Han, Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri ile tanışır ve çok sever.

Hazret’e olan sevgisinin bir nişanesi olarak, onun müritlerinden kesinlikle vergi alınmayacağını ilân eder.

Bu ilânı öğrenen birçok kişi, intisap etmese de onun müridi olduğunu söylemektedir artık.

Lokum gibi bir icraat, daha ne olsun(!)?

Cin fikirliler, kapılarına gelen defterdarlara karşı cevabı hazır ederler: “Biz, Hâce’ye müntesibiz.”

Vergi toplamakta zorlanan Sultan, bu sebeple ne yapacağını bilemez olmuştur artık.

Karar verir; Hazret’e her şeyi anlatıp ondan çözüm bekleyecektir.

Sultan ile görüşen Hazret, her yana haber gönderir ve kendine bağlı olduğunu söyleyen herkesi toplar.

Bir çadır kurdurtmuştur.

Ahaliye, “Hakk Teâlâ, Kendisine kurban vermemi istedi. Ey bana bağlı olanlar! Şimdi şu çadırın içine giriniz” diye seslenir.

Çadıra yalnız iki, hatta bir buçuk kişi girer.

Arta kalan herkes kaçarak uzaklaşmıştır.

Hem de kötü sözler sarf ederek…

Hazret, kendi yetiştirdiklerini müstesna tutup bu bir buçuk kişiyi Sultan’a haber verir…

Sorun çözülmüştür!
***

Sivrisineğin sebep olduğu “sıtma” isimli bir hastalık var.

Bu hastalıkla birlikte halsizlik (refleks kaybı), iştahsızlık, yüksek ateş, neşesizlik ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklar görülebilir.

Sivrisinek, yalnız bir hedef seçmez kendine…

Onu cezbeden kan kokusudur…

Aynı gün içinde türlü türlü hayvandan ve birçok insandan faydalanabilir.

Evet, “faydalanır”…

Dalkavuk da böyledir!

Türlü türlü kurumdan, türlü türlü isimden faydalanır.

Onu cezbeden “rant” kokusudur…

Sevmediklerinin yanında dahi yıllarca barınabilir.

Tek düşüncesi “faydalanmaktır” zira.

Bu arada ilâve edeyim, dalkavuk, faydalandığı kimseyi sevmez!

Meşrebinde, mezhebinde, tıynetinde yoktur…

Dalkavuğun meşrebi, mezhebi, tıyneti de yoktur!

Bu yüzden faydalandıklarının üzerinde türlü sorunlara sebep olur.

Oluşturduğu imajla, içinde bulunduğu harekete/kuruma karşı soğukluk (iştahsızlık), hareket/kurum içinde şuur eksilmesi (refleks kaybı), şiddetli bunalım ve kavgalar (yüksek ateş) ve tüm bunların neticesinde de moral bozukluğu ve güven eksikliği (neşesizlik) yapar.

Hâsılı dalkavuk, faydalandığının en hakikî düşmanıdır!

Ne âşık ne mürit ne müntesip ne de talip olan; kişiyi, kurumu, dâvâyı tanımayan; fakat içinde bulunduğu/faydalandığı kişiyi/kurumu en temelinden sarsan dalkavukluk, ayrılma vakti gelince, kendisinden faydalandığı kurumun/hareketin insanlarına hakaret ve iftira etmekten de çekinmez.

Hani şu çadıra girmeyip kaçanlar gibi…

Faydalandığı ismi, kurumu, dâvâyı ilk fırsatta terk edip kaçandır dalkavuk!

Dedikodu, haset, kıyak ve ihanet, dalkavukluk çarkının dilimleridir.

Dalkavuk, iman borsası oyununda en feci spekülasyonları ortaya atar.

Oynadığı bahisleri bir koyup on alma neticesine vurdurmaya çalışır.

İşler kötü gidince de bütün kâğıtlarını çeker gider.

“Malım, canım, kanım feda!” diyen dâvâ erlerinin arasında, dalkavuğun ciğerlerinden yükselen nefes, ses tellerinde boğula boğula çıkar: “Kanım değil, başkanım feda!”
***

Bir buçuk kişinin girdiği çadırda kesilen koçun kanıdır dalkavuğu faydasından eden…

Çadır dersi, cemiyete soktuğu sıtma hastalığına enjekte edilen bir tüp penisilin gibidir.

Türkiye’nin dış müdahalelere açılacağını, Recep Tayyip Erdoğan isminin şahsında tüm ülkenin yerle yeksan olacağını, hâlihazırda işleyen icra yönetiminin yerine yeni bir idare inşâ edileceğini haber alıp rant kokusuna cezbolanlar, hakkın yanında durup vücutlarını baştan ayağa ona siper edenleri dalkavuklukla yaftalar olmuşlar…

Hâlbuki gördükleri sadece koçun kanıydı.

Çadırın sahibi ise, İstanbul’un pek yakında fetholunacağını biliyordu.

***

Biz bu çadıra, buçukuncunun elindeki ekmeğe katık olup girmişiz hasbelkader…

Şimdi heyecanla fetih gününü bekliyoruz!