Akademisyen ve yazar Prof. Dr. Mehmet Orhan Okay, vefatının birinci yılında düzenlenen panelle anıldı.

Okay'ın öğrencileri ve sevenlerinin yoğun ilgi gösterdiği panel, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirildi.

TYB İstanbul Şubesi Başkanı Mahmut Bıyıklı'nın yönetiminde yapılan panelde konuşan Prof. Dr. Abdullah Uçman, Okay'la yaklaşık 25 yıl önce tanıştığını ifade etti.

Uçman, Okay'ı tanıdıktan sonra Hareket dergisindeki yazılarını takip etmeye başladığını belirterek, İstanbul'da doğup büyüyen Okay'ın, farklı şehirlerde öğretmen olarak yaklaşık 40 yıl hizmet ettikten sonra tekrar İstanbul'a döndüğünü söyledi.

Okay'ın gelişiminde yetiştiği ortam ve aile çevresinin çok etkili olduğunu belirten Uçman, "Çok erken yaşlarda Kur'an-ı Kerim okumasını öğreniyor. Ortaokul zamanlarında sahafları ve Bab-ı Ali'yi keşfediyor. Bütün inançların iç içe yaşadığı Balat'ta çocukluk ve gençlik yıllarını geçiriyor. Bu ortamın da mizacında etkili olduğunu söylememiz lazım. Abdülaziz Efendi, Nurettin Topçu gibi değerli şahsiyetlerle karşılaşması, Vefa Lisesi'nde ders aldığı büyük hocalar, Orhan Okay'ın alt yapısını oluşturmuştur." diye konuştu.

- "Hususiyet sahibi bir insandı"

Uçman, Orhan Okay'ın birçok öğrenci yetiştirdiğine vurgu yaparak, şunları kaydetti:

"Akademik anlamda çalışma sahası Tanzimat döneminden sonra başlayıp bugüne kadar uzanan sahaydı ama sadece yeni Türk edebiyatıyla değil, felbefe, musiki, resim, sosyoloji ve estetikle de çok yakından ilgilenmiştir. Hattat Halim Efendi'den hat dersleri de almıştı. Yani çok yönlü bir insandı. Sadece belli bir alana saplanıp kalmış biri değildi. Her konuda değerlendirmeler yapabilecek donanımdaydı. Aslında o çağdaş bir insan-ı kamildi."

Prof. Dr. İsmail Kara da fikir adamı olarak tanımladığı Okay'ın "hususiyet sahibi" bir insan olduğunu dile getirdi.

Okay'ın sürekli araştıran bir yapısı olduğunun altını çizen Kara, "Bizim zamanımızın 'hususiyet sahibi' olan son temsilcilerinden biriydi. Rahmetli, hiç şüphesiz büyük hocalardandı, severek yaptığı, hayatını adadığı işlerinden biri hocalıktı. Aynı zamanda hem iyi bir akademik metin yazarı hem de iyi bir deneme yazarıydı. İnsan tarafı da bahsedilmeden geçilecek bir konu değil. İlk karşılaştığım andan beri değişmeyen bir fotoğraf var gözümde, hocanın tebessümü. Çok anlamlı tebessüm ederdi. Bu tebessüme eşlik eden, hocanın dikkatini yansıtan bir yüzü vardı." ifadelerini kullandı."

Yazar Beşir Ayvazoğlu, Okay'la birlikte çok vakit geçirdiklerine dikkati çekerek, etrafındaki insanların sıkıntılarını Okay'la paylaştığını ve Okay'ın bu sıkıntıları her zaman çözmeye gayret ettiğini vurguladı.

- "Mütevazı bir aristokrat"

Okay'ın, eline geçen her yazıyı okuduğunu ifade eden Ayvazoğlu, şöyle konuştu:

"Masasında son gördüğüm dergileri satır satır incelemiş, not almıştı. Ben onun kadar okuma iştahına sahip birini görmedim. Renkli bir insandı. Sıradan bir edebiyat tarihçisi olmaktan ziyade edebiyat zevkine sahip bir adamdı. Çok okuyup çok yazan biriydi. Yazdıkça kaleminiz işlek bir hale gelir, hatalarınızı görürsünüz. Orhan Hoca, kendine has, bağırmayan, kendini frapan bir şekilde göstermeyen, çok tatlı, okutan ve rahat bir üsluba sahipti."

Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk da Orhan Okay'ın, eserlerinde sanatkar bakış açısıyla bilimsel bakış açısını birleştirdiğini anlattı.

Okay'ın Nurettin Topçu ile olan yakın ilişkisine değinen Çoruk, "Aralarındaki mektuplaşmalardan, Nurettin Topçu'nun Anadolu'ya gitmesini istediği ilk öğrencisinin Orhan Hoca olduğunu hissettim. Bir İstanbullunun taşraya gitmesi büyük bir feragat örneğidir. Hoca bunu göze alıyor ve ilk olarak Artvin'e gidiyor. Artvin o zaman için küçük ve imkanları kısıtlı bir yer ama Artvin'le ilgili hiç olumsuz bir değerlendirme yapmıyor. Çünkü gittiği yeri güzelleştiren bir insandı Orhan Okay." ifadelerini kullandı.

Okay'ı ve ailesini yakından tanıyan yazar Bekir Soysal da Okay ile 1960'lı yıllarda tanıştığını anlatarak, Okay'ın nezih ve yüksek bir üslupla konuşan genç ve etkileyici biri olduğunu aktardı.

Soysal, Okay'ın mütevazı bir aristokrat olduğu değerlendirmesini yaparak, sadece öğrencilerinin değil, arkadaşları ve diğer hocaların da ona müracaat ettiğini belirtti.