Bendar Çepik'in kaleminden Koronavirüs salgını....

Koronavirüs ( Covid -19 ); dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm bireyleri etkilediği ve bu durumun bireyler üzerinde psikolojik ve sosyolojik etkilerinin olduğu tartışmasız bir gerçek.

Bir birey olarak nasıl etkilediğimden yola çıktım. Birkaç soru sordum kendime…

Bu soruların temelinde yatan şey; Covid -19’un  yaşattığı sorunsalı avantaja dönüştürme çabamdan ötesi değil aslında.

Bilim insanlarının ve birçok düşünürün de belirttiği gibi artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak .

Peki  nasıl olacak ?

Farklı  bir yaşam tarzı mı geliştirmemiz gerekiyor ya da tabiri caizse bu farklı yönlü yaşama geçiş mi yapmak zorunda mıyız?

Bu yaşantı ne tür bir yaşantı olabilir ?

Sorusunu kendime sordum ve birkaç çıkarımda bulundum.

Gelecek sistemin ; bizi komün yaşama ittiğini düşünmekteyim.

Peki nedir bu komün yaşam?

Ekolojik ilkeleri benimsemiş; mümkün olduğunca  doğaya  zarar vermeyen,

İnsanların  birbirine destek olarak ve paylaşarak yaptığı işten daha çok fayda sağlayabilmesini sağlayan bir sistem.

Kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin, kadın- erkek  arası eşitsizliğin ve ekolojik sorunsalların olmadığı alışılmışın dışında bir hayat bu. Bencilce yaşamaktansa , alışılagelmiş bazı ritüelleri reddederek;  kalıplaşmış zihniyetten uzaklaşarak , toplu halde daha mutlu ve huzurlu olunacağını ispatlayan  ve bunu öğreten bir yaşam tarzı.

Çoğunluk kararı değil ; konsensüs (uzlaşma) geçerli bu sistemde. Hiç kimsenin alınan kararlar ile herhangi bir sorun yaşamaması gerekiyor. Sorun yaşanırsa , sistemin çöküşü hızlanır ve amacına ulaşmaz.

Karantina günlerinde insanların  psikolojik olarak çöküşler yaşaması bireyler arası (aile içi) anlaşmazlığa , iletişimsizliğe , iletişimde şiddete yol açmaktadır. Aile içinde karı-koca kavgalarına , kardeşler arası geçimsizliğe neden olmaktadır. 

Türkiye'de ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,4 kişi ( 2019 yılı 3.35)  civarındadır. Toplumun  önemli büyüklükteki kesimi bu dönemde evde daha fazla zaman geçirmekte olup , zamanı nasıl daha iyi değerlendiririz sorusunun çok da fazla sorulma ihtiyacı duyulmayan bu konjonktürel şartlarla ele alındığında  , evde kalmak  bu sefer adeta yaşamsal bir mecburiyet ile karşımıza çıkmaktadır.

Bu mecburiyetin dezavantajlarını  görmeye başladık bile.

Asayiş suçlarında tek artış 38,2 ile aile içi şiddette. Bu artışın içerisinde gördüğümüz örnekler ; hakaret ve aşağılama, fiziksel şiddet tehdidi ve uygulaması , cinsel şiddet ve korkutmak  olarak karşımıza çıkmakta.

Yapılan araştırmalar göre birçok ülkede  Corona virüsün , şiddeti sokaklardan evlere taşıdığı, kadına olan şiddetin corona günlerinde arttığı istatistik bir gerçek artık.

Covid-19 da en çok, kadının canını yaktı.

Komün yaşam tarzını , karantinada geçirdiğimiz aile hayatında uyguladığımızda , birlikte  yaşama adapte olmayı sağlayarak daha mutlu bir şekilde yaşama fırsatı oluşturabiliriz.

Covid-19 sebebiyle  ABD 'de  bile son zamanlarda komün  yaşama bakış açısı yumuşamaya başladı.

Komün yaşamın vazgeçilmezi olan , şiddetsiz iletişim  ilkelerini öğrenip aile hayatında  uygulayarak anlaşmazlıkları sıfıra indirgemeliyiz.Buna  eş, çocuk ,anne ,baba kardeşler ve yakın çevreden başlıyoruz.

Narsisizmin  (özseverlik)  bu yaşamda yeri yok.

Her birey , öncelikle içinde  bulunduğu birlikte  yaşam tablosunun güçlenmesine katkıda bulunma gerekliliği ile karşı karşıya olduğu bilincine ulaşmalı.

Sahip olduğu bilgi birikimi, beceri ve üretim gücüyle,  tüketimini ve birlikte yaşama aykırı davranışlarını  sınırlayarak , yaşadığı alana  ve diğer bireylere katkı sağlamaya, özellikle saygı duymaya ve bu alanda yaşam gerçekliğini geliştirmeye ve etkinleştirmeye yönelmelidir. Aslında bu yöneliş, kaçınılmaz bir gereklilik, bir ödevdir.

Ürettiğimiz kadar tüketmeli , tükettiğimiz kadar da paylaşmayı düşünmeliyiz.

Kirlettiğimiz kadar temizleyebilmeyi  öğrenmeli ve belli bir kesime yüklenen sorumlulukları reddederek her bir birey,  diğer bireye yük olmadan  kendini idame edebilmeli diğer bireylerden beklentilerini düşürmeli ve böylelikle ortak yaşam alanlarını  oluşturmalıyız.

Bu şekilde aile hayatında şiddetsiz iletişimi ilke haline getirebilir ,  sorunları çözebilir hazırlıksız bir şekilde yakalandığımız bu karantina günlerinin  sorunlarını avantaja çevirerek , geçirdiğimiz zamanları daha sıkıntısız mutlu  ve kaliteli geçirebiliriz.

Unutmayalım  komün yaşamın ilkesi olan   şiddetsiz iletişim , birlikte yaşamanın dilidir. Yüzyıllardır bulunduğu ortama adapte olan insanoğlu için  bu çok zor değil aslında.

Kim bilir belki de severiz bu yaşam tarzını,  kibri unuturuz , narsist olmayız, düşüncesiz kararlar almayız , tahammül seviyelerimizi arttırırız. Paylaşmanın;  var olmanın özüne döneriz.Şiddetsiz iletişimi benimseriz; böylelikle aile içi şiddet azalır; kadın cinayetleri son bulur ve bu sayede birçok olumlu alışkanlığı hızlıca benımsemiş oluruz.

 Kim bilir belki de bu sayede “Karanlık  günlerin sonunda , aydınlık yarınları getiririz.”

 #EvdeKal  #EvdePaylaş