“Kadının elinin değdiği her işte bereket ve zarafet vardır”
 
Başbakan Binali Yıldırım, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde kadın girişimcilerle bir araya geldi.

Başbakan Yıldırım, burada yaptığı konuşmada, toplantının hayırlı ve yol gösterici olmasını dileyerek, şunları kaydetti:

"Her zaman bir sözümüz vardır, güzel bir söz; 'Kadının elinin değdiği her işte bereket vardır, zarafet vardır.' Hamdolsun ülkemiz büyüdükçe, sorunlarımız çözüldükçe kadınlarımız, sizler, ekonomik hayata daha çok katılıyorsunuz, Türkiye'nin refahına daha fazla katkı sağlıyorsunuz, daha çok değer üretiyorsunuz. Sizinle ülkemiz daha da güçleniyor, daha da itibarı artıyor."

Kadın elinin, kadın yüreğinin artık her alanda belirleyici bir noktaya ulaşmış olmasından memnuniyet duyduklarını dile getiren Yıldırım, "Kadınlarımız, sosyal hayatta, siyasette, en çok da ekonomik alanda geçmişe göre daha fazla rol alıyor, daha fazla sorumluluk alıyor. Bugün, bu salonda bulunan 150'ye yakın kadın girişimcimiz, Türkiye ekonomisine 3 milyar dolar civarında bir katkı sağlıyorlar. Bu önemli bir şey. Yeterli mi? Yeterli değil. O konuda hemfikiriz. Daha fazlası mümkün. Buna imkanımız da var, potansiyelimiz de var. Yapmamız gerekenleri zaten konuşacağız." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, kadın girişimcilere toplantıya gösterdikleri ilgi dolayısıyla teşekkür etti.

Geçen 14 yıl içinde ekonomide, sosyal hayatta, kültürel hayatta, siyasette birçok değişiklikler yaşandığını anımsatan Yıldırım, "14 yılın tamamında da AK Parti hükümetleri olarak bizler iş başındaydık, görevdeydik. Dolayısıyla bu 14 yılın her dönemindeki sorumluluk bize ait. Bir kısmını sahiplenip, bir kısmını kabul etmemek bize yakışmaz. Ne olduysa 2002'den bugüne kadar bunun tamamı bizim dönemimizde oldu. Bunun sorumluluğu da bize ait." ifadesini kullandı.
Türkiye ekonomisinin 2003-2015 yılları arasında ortalama yüzde 5,9 büyüdüğünü kaydeden Yıldırım, bir başka deyişle milli gelirin 3'e katlandığını, "1 Türkiye'nin 3 olduğunu", Türkiye'nin, dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yerini aldığını söyledi.

Göreve geldikleri 2002'de kişi başı gelir 3 bin 600 dolar civarındayken 2015 sonu itibarıyla bunun 11 bin doların üzerine çıktığını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:
"Şimdi diyeceksiniz ki ne oldu? 'Türk parası değer kaybediyor, birdenbire nasıl arttı bu milli gelir?' Ona da bir teknik açıklama ihtiyacı var. Milli gelir hesaplamaları bugüne kadar 1998 baz alınarak yapılıyordu. Geçtiğimiz haftalardan itibaren, diğer ülkelerin milli gelir hesaplamalarına da uyum sağlaması amacıyla 2009'u baz aldık. Yani 1998'in Türkiye'si ile 2009'un Türkiye'si aynı değil. Dolayısıyla 2009'u baz aldık. Bir fark daha var, 1998 baz alındığında 99 için, 2000 için, 2015 hepsinde 1998 baz olarak kalıyordu. Bu yeni hesaplama yönteminde 2009 baz alınıyor ama 2010 hesaplanırken 2009 ile 2010 arasındaki değişimi de dikkate alıyoruz. Yani her yıl baz aldığımız yıl, bir sonraki yılla eşitlenmiş hale geliyor. Hareketli bir hesaplama şekli. Şu anda yapılan, TÜİK'in yaptığı hesaplama şekli, tamamen dünyanın, Avrupa'nın yaptığı hesaplama şekliyle aynı.”

"FİNANS SEKTÖRÜMÜZ, AVRUPA’DAN, DÜNYADAN DAHA İYİ DURUMDA"

Bu süre içinde Türkiye'nin, ihracatta da ciddi atılım yaptığını kaydeden Yıldırım, "Dört kata varan ihracatta bir atılım gerçekleştirdik. Ayrıca Türkiye'nin kalkınması, büyümesi için devletin öncelikle yapması gereken işler vardı. Altyapı yatırımları... Altyapı yatırımlarında Türkiye, bu dönemde dünyayla kıyasladığımız zaman müthiş derecede bir gelişme gösterdi. Bunu yollarda görüyoruz, bunu havacılıkta görüyoruz, demiryollarında görüyoruz ve iletişimde görüyoruz." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin dünyadaki gidişatın tam tersine, kriz zamanları yatırımları artırdığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ülkemizdeki kriz algısının özellikle 2008-2009'da çok düşük düzeyde kalması, Cumhurbaşkanımızın tabiriyle o dönemki küresel krizin Türkiye'yi teğet geçmesinin altındaki sebep; kamu yatırımlarının azaltılması yerine daha da artırılması yönündeki kararlılığımızdır. Daha sonra biz bu uygulamayı yaptık, G20 toplantılarında bu konu konuşuldu. 'Biz yanlış yaptık, küresel krizde yatırımları durdurma değil, artırmalıydık...' O dönemlerde ben Ulaştırma Bakanıydım. 4 bin şantiyede bizim Türkiye'de müthiş bir çalışma vardı. Şimdi yurt içinde insanlar sağa sola gidiyor, geziyorsunuz, işiniz icabı, seyahat ediyorsunuz... Çalışmaları görünce sizin kriz algısına yönelik fikriniz de değişiyor. Zaten ekonomi başlı başına yarı yarıya algıdır, diğer yarısı da ekonomik gerçekliklerden oluşur. Bugün bizim yaşadığımız da odur. Bizim ekonomimizin, bizim göstergelerimizin yetersizliği değildir, algı problemimiz var. Bu gerçeği kabul etmemiz lazım. Halbuki finans sektörümüz olarak, Avrupa'dan, dünyadan daha iyi durumdayız. Sermaye yeterlilik oranından tutun, bankalarımızın sağlam yapısına varıncaya kadar... Maastricht Kriterlerini, Avrupa Birliği birer birer yok ederken Türkiye bugüne kadar bu Maastricht Kriterleri'nin hiç altına düşmedi. Son yaşadığımız haftalarda dahi düşmedik ama buna rağmen bizim ülke risk katsayımız birçok ülkeden daha yüksek. Sebebi ne? Bölgesel sorunlar, bölgesel krizler. Bizim güneyimizde savaş var. Değerli hanımefendiler, Suriye'de, Irak'ta 6 yılı aşan bir savaş var. 2 dünya savaşı gördü dünya, ikisi de 3 yılı geçmedi. 6 yıldır burada savaş var. Bu savaşın komşusu da biziz. Bunu görmemiz lazım."

Yıldırım yaptığı konuşmada, başka bir ülkenin bu yaşanan şartlar karşısında asla ve asla hayatta kalamayacağını vurguladı.

Türkiye'nin geçmişinden kaynaklanan tecrübe, istikrar ve güven sayesinde bunu başarabildiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Hanımefendiler bakın, 1960'tan beri 45 hükümet değişmiş. Ortalama 16 ay. 16 ayda ne yapabilirsiniz soruyorum. Bir hükümet 16 ayda ne yapabilir? Tebrikleri kabul eder, bakanlar, bürokratlarından brifing alır, ondan sonra da masasını toplamaya başlar. Hiçbir proje yapamaz. Türkiye'nin gerçeği bu. Normal şartlarda 15 hükümet olması lazım. 1960'tan bu tarafa eğer siyasi istikrar, siyasi güven olsaydı, 15 hükümetle biz bugünlere gelmiş olacaktık. Şimdi bütün bunları niye anlatıyorum. İstikrara ve güvene dikkat çekmek için söylüyorum. Son 14 yılda Türkiye bir şeyler başardıysa bunun arkasındaki sihirli iki sözcük budur; güven ve istikrar. Bu güven ve istikrarı kalıcı hale getirmek de bizim görevimizdir."

"İSTİHDAM OLUŞTURMA SIRALAMASINDA 2. SIRADAYIZ"

Başbakan Yıldırım, sadece 2007 yılından bugüne kadar 7 milyon vatandaşa iş imkanı sağladıklarını belirterek, Türkiye'nin OECD ülkeleri arasında son yıllarda en fazla istihdam oluşturan ülkeler arasında 2. sırada yer aldığını kaydetti.
Yıldırım, şu bilgileri verdi:

"2007- 2015 yılları arasında Avrupa Birliği'nde kadın istihdam oranını en fazla arttıran ülkeyiz. Bu şu anlama gelmesin, yani Avrupa ülkelerinden daha iyiyiz, OECD ülkelerinden daha iyiyiz değil. Son yılların performansından bahsediyorum ama burada gideceğimiz çok yol var, katedeceğimiz çok mesafe var. İş gücüne katılımda ağır gidiyoruz. 2006'da yüzde 23, 2016 Temmuz'unda yüzde 33 olmuşuz. Kadınların iş gücüne katılımı hala yetersiz. Bu şu demektir; Türkiye'nin kadın-erkek nüfusu neredeyse eşit, hatta yüzde 1 kadınlar daha fazla. Onun için iktidar sizsiniz esasında. Yüzde 51-49 hatırladığım kadarıyla. Dolayısıyla burada yüzde 10'luk bir artış sağlayabilmişiz. Bunun daha da artması lazım. Bunu da siz yapacaksınız. Siz hemcinslerinize daha çok alan açacaksınız. Madem erkeklerden şikayetiniz var, öyle mi? Tercihlerinizde pozitif ayrımcılığı siz başlatacaksınız."

Kadın ve erkeği, birbirinin tamamlayıcısı olarak gördüğünü vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mutlaka eşitlik ayrı bir mesele, ona bir itirazım yok, ama birinin eksik olduğu zaman, diğeri de eksik hisseder kendini. Bu aile ilişkilerimizde böyledir. Ama siz iş hayatınıza girdiğinizde orada artık beceri, performans, kabiliyet, orada herhangi bir ayrım yok. Orada çok müthiş bir rekabet var. Dünyada da böyle, ülkemizde de böyle. Bu rekabet alanını daha fazla açmamız lazım, siyasette açmamız lazım, ekonomide açmamız lazım, kültür sanat hayatında, sporda her alanda açmamız lazım. Bakın kadının gücü, sadece bugün konuşulmuyor. 1800'lü yıllarda bir yerde okumuştum, Osmanlı döneminde İzmir'de yerel yönetim, buradaki şehirde ekmek fiyatlarını iki kat arttırıyor. Büyük bir tepki oluyor, erkekler falan, itirazlar oluyor, hiç ses soluk çıkmıyor. Kadınlar sokağa iniyor, ondan sonra bu fiyatları tekrar eski durumuna getiriyorlar. Şimdi bakan olabilirsiniz, başbakan olabilirsiniz ama size bakan var arka tarafta, o olmazsa hiçbir şey olamazsınız.”

"KADIN GİRİŞİCİMLER LİSTESİNDE İSTANBUL 25. SIRADA"

Başbakan Binali Yıldırım, dünyada kadın girişimcileri destekleyen "WE Cities" diye bir kentler endeksi bulunduğunu belirterek, buraya 25. sıradan ancak İstanbul'un girebildiğini söyledi.

Bunun da kadınlarla ilgili daha çok iş yapmaları gerektiğini söylediğini vurgulayan Yıldırım, şunları aktardı:
"Yani 24. Cakarta, 25. İstanbul. Kadın girişimcilerin etkinlik derecesini gösteriyor. Geride 80 ilimiz daha var, sadece İstanbul'un bu girişimciler listesinde, küresel listede yer alması bir şey ifade etmez, 80 ilimizi de aynı şekilde bu listelere sokmamız lazım. Bunun için de çok çalışacağız. Ama çalışırken de size güveniyoruz. Siz elinizi taşın altına koyacaksınız. Daha fazla sorumluluk alacaksınız. Erkeklerden beklemeyin. Birisinin size bir hak vermesini beklemeyin. Kolay gelen kolay gider, mücadele ederek alacaksınız. Bu mücadelede engelleri kaldırmak için de birlikte mücadele edeceğiz. Öbürü lütuf olur. Kadınların lütfa ihtiyacı yok, fırsata ihtiyacı var. Medeniyetin ölçüsü kriteri adalettir, hukukun temel ilkeleridir. Toplumun huzuru beraberce üretmek ve birbirimize saygıyla ancak sağlanır. Allah'a şükür bu yolda önemli mesafeler aldık, alıyoruz. Biz kadınımızla, erkeğimizle 79 milyon vatandaşımızla günden güne gücümüzü arttırıyoruz."

Burada üzerinde durulması gereken konulardan birinin ülkenin bugün karşı karşıya bulunduğu tehditler olduğuna dikkati çeken Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu tehditlerin başında ülkemizin birliğinin, beraberliğinin beka varlığının sağlanmasıdır. Bu bazen göz ardı ediliyor. Türkiye hakikaten büyük bir savaş veriyor. İçeriden değil, dış kaynaklı ama içeride uygulaması yapılan maalesef bir asimetrik saldırıyla karşı karşıyayız. Özellikle son 5- 6 yılda Irak'taki, Suriye'deki yönetim boşluğu, otorite boşluğu orada terör örgütlerinin palazlanması, terör örgütlerinin marifetiyle o bölge üzerinde bazı ülkelerin emellerinin gerçekleştirilmesi için güzel bir zemin oluşturdu. Bize bunun zararı var. Zararı ne? Bize bu terör olarak dönüyor. Zaten 40 yıla yaklaşan bir terör sorunumuz var. O bölgedeki istikrarsızlık bu terör sorununu tekrar canlandırdı. Ne yapacağız? 911 kilometre Suriye ile sınırımız var, 350 kilometre Irak'la sınırımız var ve İran'la da daha fazla, 400 kilometrenin üzerine sınırımız var. Bütün bu sınırlarımızın her karışını kontrol etmemiz lazım. Ancak Türkiye zor bir araziye sahip. Hele hele Irak sınırında oraları fiziki olarak kontrol etme şansı hiç yok. Onun için savunma ve caydırıcılık kabiliyetinizi arttırarak bunu yapabilirsiniz."

Buradaki konuşmasında, terörle mücadelede konseptin savunmadan taarruza dönüştürüldüğü için Türkiye içerisinde özellikle "hendek-çukur" siyasetinin hemen sonrasında terör örgütünün büyük bir bozguna ve ciddi anlamda güç kaybına uğradığını belirten Yıldırım, şöyle devam etti:

"Bunun üzerine güneyimizdeki ülkelerden ciddi anlamda destekler gelmeye başladı. Orada maalesef DEAŞ, PYD ve diğer terör grupları elde ettikleri silahları PKK'ya vermeye başladı. Bunlara silah verenler de belli. Bu silahlar, bu sefer yurt içinde terör faaliyetlerinde kullanılmaya başlandı. Bu da tabii terörle mücadelede bizim biraz daha işimizi zora soktu. Kabul etmek lazım, çok gelişmiş silahlar elde ettiler. Bunların hepsini topladık, büyük oranda kırsalda hiçbir gücü kalmadı. Bunun için terör örgütü ne yapmaya başladı? Artık talimatlarını şöyle veriyorlar: 'Kuralsız, asimetrik saldırılar yapın. Herkesin elinde ne imkan, kabiliyet varsa, onu kullansın. Ses getiren, sivil, asker ayrımı yapmayın, ses getiren eylemler yapın.' Şu anda mücadele bu boyutta. Bunun için de gerekli teknik altyapımızı da artırıyoruz, güvenlikle ilgili istihbarat altyapımızı da güçlendiriyoruz. Yani yüzlerce olayı engelliyoruz ama bir tanesini kaçırdığımız zaman tabii çok büyük, hepimizi üzen bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz."
Yıldırım, Fırat Kalkanı Operasyonu'na değinirken, "Bazıları diyor ki 'Fırat Kalkanı'nı niye başlattınız? Bizim orada ne işimiz var?' Bu Fırat Kalkanı başladıktan sonra Türkiye bölgede işin içine tam anlamıyla girdi. Peki başlatmasaydık, 'Gaziantep'in ortasına füze düşüyor, Kilis'in ortasına füze düşüyor, onlarca insan ölüyor, nerede bu devlet, niye bunlara bakmıyor?' Bakmanın yolu, tehdidi kapıya gelmeden durdurmaktır. 'Bizim kendi topraklarımızı ekip biçsek, mamur etsek bize yeter, bizim Suriye'nin toprağıyla ne işimiz var?' Bizim orada bulunma sebebimiz; güney sınırlarımızda yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamak, oradan gelen tehditleri de gelmeden önlemek. O amaçla oradayız." değerlendirmesinde bulundu.

Dünyanın Halep'i büyük bir aymazlıkla, duyarsızlıkla, çaresizlikle izlediğini ifade eden Yıldırım, "Bir şey yapamadılar ama tek Türkiye yaptı. Türkiye, o ateş çemberinin içine girdi, 45 bin insanı oradan çıkardı. Ölümden kurtardı. Şimdi herkes, Amerika'dan tut, Avrupa'ya kadar 'Türkler büyük iş başardı.' diyor. Bırakın bizim sırtımızı sıvazlamayı da biraz yük alın. Bu dünya hepimizin ortak mirası, nimetlerini paylaşırken en önde gidiyorsunuz, külfetlerine, sorunlarına geldiği zaman nasihat veriyorsunuz. Biz böyle bir dünya hayal etmiyoruz, bizim hayal ettiğimiz dünya nimette de külfette de aynı şekilde yük, sorumluluk alan bir dünya. Bu anlamda Allah'a şükür Türkiye, geleneğiyle, tarihiyle, inancıyla ters düşecek hiçbir işin içinde olmadı. Hem evimizin içini hem ülkemizin içini olabildiğince güvenlikli hale getirmeye çalışırken, bir yandan da evinden, barkından, yurdundan ayrılmak zorunda olan milyonlara kucak açtık, onlarla aşımızı, ekmeğimizi paylaştık. Biz bize yakışanı yaptık. Bundan da asla pişman değiliz. Bizi farklı kılan da bu." diye konuştu.

"PROJEYİ DPT'DEN ONAYLATMAK İÇİN 1,5 SENE UĞRAŞTIM"

Başbakan Binali Yıldırım, yaşanan günlerin gelip geçici olduğunu dile getirerek, "Daha güzel günleri hep beraber göreceğiz. Bu günler o güzel günlerin sancılarıdır. Türkiye, bu sorunların üstesinden gelecek güce, öz güvene sahiptir. Bunun için daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, kendi kendimize daha fazla yeterli hale geleceğiz. Sadece savunma gücümüzü değil caydırıcılık gücümüzü de geliştireceğiz. Bu yayılmacılık anlamına gelmiyor, tehditlere karşı hazır olmak anlamına geliyor." dedi.
Türkiye'nin savunma kabiliyetini son 14 yılda çok geliştirdiğini, yatırım miktarının artırıldığını kaydeden Yıldırım, bunun daha da yükselmesi gerektiğini belirtti.
Yıldırım, Türkiye'nin bölgesel, stratejik, coğrafi konumuna göre ekonomisinin daha fazla büyümesi gerektiğinin altını çizerek, "Havacılıktan aldığımız pay, göreve başladığımızda binde 40'tı, şu anda yüzde 2 seviyesine geldi. Dünyanın en fazla uçuş ağına sahip bir havayolu şirketimiz var. Başında da bir hanımefendi var. Kadın başarısı istiyorsanız, burada canlı örneği var." ifadelerini kullandı.

Dünyada 2009 krizinden bu yana "yaprak kıpırdamadığını", ticaretin küçüldüğünü, büyüme ortalamasının gittikçe aşağıya indiğini anlatan Yıldırım, Türkiye'nin büyümeye devam ettiğini ve dünyanın en büyük projelerini yaptığını, 1 yılda Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli gibi mega projelerin hizmete alındığını söyledi.
Yıldırım, Avrasya Tüneli'nin bütçeden 1 kuruş harcamadan yapıldığına değinerek, "1,5 milyar dolarlık iş, 5 kuruş para cebimizden çıkmadı ama sizinle bir sırrı paylaşayım, artık bir önemi kalmadı. Bu projeyi DPT'den onaylatmak için 1,5 sene uğraştım, bakan olarak. İlk günden trafik tahminleri beklediğimizin üstüne çıktı. Türkiye neden daha hızlı yol alamıyor? Bürokrasiden. 'Ya sen başbakansın şikayet mi ediyorsun?' diyebilirsiniz. Gerçekleri saklamanın bir anlamı yok. İşte biz de diyoruz ki artık bu vesayet sistemini ortadan kaldıralım, milli irade kime yetki verdiyse, o verdiği süre içinde mazeret üretmesin, iş, hizmet üretsin. Vatandaşın karşısına gidince 'Ben bu işi yapacaktım, Anayasa şöyle dedi, mevzuat böyle, bürokrasi böyle dedi.' Bu mazeretlerden vatandaş artık bıktı usandı. Siyasete de ülkeye de zarar veriyor." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, vatandaşın, yetki verdiği kişiye sonuna kadar güvenmesi, seçim dönemi geldiğinde hayal kırıklığı yaşadıysa da gereğini yapması gerektiğini, bunun demokrasinin özü olduğunu vurguladı.

Türkiye'de 60 Anayasası'ndan bu tarafa milli iradenin dışında milletten güç almadan, siyasete, yönetime ortak olma hevesi olduğunu belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"Bu dönemde de oldu ama biz bu dönemde çok pabuç bırakmadık doğrusu. 2007'de oldu, onu geri çevirdik, 17 Aralık'ta oldu, onu geri çevirdik. En son altın vuruşlarını 15 Temmuz'da yapmaya çalıştılar ona da millet olarak herkes ayağa kalktı. Orada parti yoktu artık. Orada herkes vardı, millet ülkesine, geleceğine, çocuklarının geleceğine sahip çıktı. Sizler sahip çıktınız. Ben bunun için sizlere teşekkür ediyorum. Eğer o duruş olmasaydı, bugün hiçbirimiz burada olmayacaktık. Ülkeyi de demokrasiyi de bu millet canı pahasına o gece korudu. Onun için şehitlerimize bir kez daha hem 15 Temmuz'da hem de bu cennet vatanın savunmasında hayatını kaybeden bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Gazilerimize hayırlı ömürler diliyorum."

"Kadınıyla erkeğiyle bir ve beraber olacağız. Tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi." diyen Yıldırım, 15 Temmuz'da sokaklara çıkan vatandaşların yüzde 51'inin kadın olduğunu vurguladı.

Kadınlardan öncü olmalarını isteyen Yıldırım, şöyle konuştu:
"Sizin büyük sorumluluğunuz var. Bizim kadar var. Sizin elinizde imkan var şimdi. İmkanınız olduğu için kadın girişimcilerin sayısını artırma, kadının siyasette de ekonomide de daha etkin olmasını sağlama konusunda sizden sonraki kuşaklar bir anlamda sizi örnek alacak, sizi referans alacak. Bunun savunuculuğunu sizler yapacaksınız. Beraber çalışacağız, birlikte çözüm üreteceğiz. Biz, aksine bir şey düşünemeyiz. Bu ülkenin nüfusunun yarısı kadınsa bunu görmezden gelemeyiz. Hiç kimse gelemez. Gelmeye kalkan da bir daha iktidar yüzü göremez. Bizim AK Parti iktidarının başarısının arkasında kadınlar var. Bunu açıkça söylüyorum. Çünkü bizim kampanyalarımızı en etkin şekilde, en kılcal damarlara, toplumun bütün kesimlerine yayan kadın teşkilatlarımız oldu. Hala çok aktifler. Biz onlara doğrusu bu gayretlerinin karşılığının tam verememenin de ezikliğini yaşıyoruz. Bu da bir başka doğrudur ama burada bir art niyetimiz yok, onu söyleyeyim. Dediğim gibi bu işler lütufla değil, bu işler mücadeleyle olacak. Daha çok fırsat eşitliği sağlayacağız, imkanlar sağlayacağız."

Bu konuda Anayasa'da ve yasalarda düzenlemeler yaptıklarını kaydeden Yıldırım, "Leyla (Alaton) Hanım çok güzel bir şey söyledi. Zihniyet... İyi niyet değil, zihniyet önemli. Zihniyet değişmedikten sonra ne düzenleme yaparsanız yapın istediğiniz sonuca, istediğiniz zamanda erişemiyorsunuz. Bunu nasıl değiştireceğiz? Eğitimle değiştireceğiz. Her şeyin başı eğitim. Ailede başlıyor, okulda devam ediyor. Hayat boyunca da bütün zorluklarda eğitim karşımıza çıkıyor. Eğitime daha çok yoğunlaşacağız, daha çok kaynak artıracağız. Çünkü tüneller, köprüler, yollar, hastaneler... Bunlar güzel şeyler ama bir ömrü var. 40 sene, 50 sene bilemediniz 100 sene ama insana yaptığınız yatırım nesilden nesle sonsuza kadar devam ediyor." ifadesini kullandı.

"ORADAKİ GENÇLERİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ"

Türkiye'nin petrolünün, doğal gazının olmadığını kaydeden Yıldırım, "Çok güzel bir şeyimiz var, insanımız var, genç insanımız var. Bu bizim en büyük gücümüz, en büyük mukayeseli üstünlüğümüz. Gelişmiş ülkelere karşı elimizdeki en büyük imkan. Bu çocukların dağlarda, orada burada yok olmasına ya duyarsız kalacağız ya da daha güzel bir ülke için onları en iyi şekilde hazırlayacağız." dedi.

Başbakan Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bakın geçen sene dağa çıkışlar, ortalama yılda terör örgütlerine katılma bin 500 kişiydi. Şimdi geçtiğimiz 2 ayda sadece 3 kişi dağa çıktı. Oradaki insanlarımız artık yüzünü devlete döndüler ama bir soru soruyorlar; 'Devlet tekrar bizi bu alçakların eline bırakacak mı, bırakmayacak mı?' Haklı bir soru. Asla bir daha o kötü tecrübeyi yaşamayacağız. Oradaki gençlerimize sahip çıkıyoruz. 23 ilde süper teşvik tedbirleri aldık. Daha resmi çağrı yapmadık, 10 milyar liralık müracaat oldu yatırım için. İşte size fırsat. Doğu'da Güneydoğu'da 23 ilimizde müthiş bir yatırım imkanı var. Sadece yatırım yapmayacaksınız, ülkemizin o bölgesinde yaşayan insanlarımızın geleceğine bir katkı sağlayacaksınız. Hem sorumluluk hem ticaret. İkisi bir arada. Destek mi istiyorsunuz? Destek burada. Yatırım yaparken fabrikanızı yapıyoruz, işletmeniz için destek veriyoruz, yetmedi vergi muafiyeti var, prim istisnası var hatta enerji desteği var. Arazi, arsa, makine... Hepsine imkan tanıyoruz. Bazı ürünlerde de alım garantisi de veriyoruz. Devletin ihtiyacı olan ürünler var. Bunları da öncelikli olarak o bölgeden alacağız. Şimdi ben kadın girişimcilerimizden, erkek girişimcilerden önce bir adım atmalarını bekliyorum. Hazır mısınız? Türkiye'nin gücüne güç katan kadınların başarılarını görmek ve onların başarılarıyla övünmenin kendileri için de en büyük bahtiyarlık."