İşte o röpörtaj;

Turizm sektöründe çalışmış olanlar bilir; Müşteri terimi yerine “Misafir” teriminin kullanılmasının sebebi konaklayan kişilere ev konforunu sunmaktır. Haliyle misafirin beklentisini karşılamak pek tekolay değildir. Turizmde yüksek sezonun yaşandığı Temmuz ayında, objektifimizi Şanlıurfalı genç ve başarılı bir iş kadınına doğrulttuk. Sibel Okuducu Dellalbaşı… Şanlıurfa Turizm Geliştirme Derneği üyesi olan Sibel Hanım henüz 27 yaşında ve büyük bir ekibi yönetiyor. Genel Müdürlük gibi zor bir görevi üstlenmiş, turizm sektöründe oldukça iddialı ve hedefim; “Turizm bakanlığında müfettiş olmak” diyor…

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Anadolu Turizm Meslek Lisesi ve Harran Üniversitesi Turizm Otelcilik Meslek Yüksekokulu mezunuyum. Hotel El-Ruha’da çalışırken İşletme Fakültesini bitirdim. Turizmin bana kazandırdığı ve kendisi ile üniversitede tanıştığım Mehmet Bakır Dellalbaşı ile evliyim. 2009 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra sektöre girdim. İlk tecrübemi Kervansaray Konukevinde yaşadım. Ardından Dedeman Otel’de çalıştım. Uzun bir süredir de El Ruha Otelinde çalışıyorum. Burada satış pazarlama şefi olarak işe başladım ve üç ay sonra satış pazarlama müdürü olarak terfi aldım. Bu görevi dört yıl sürdürdüm. Son iki yıldır Genel Müdürlük görevini yürütmekteyim. 

Turizm sektöründe çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Turizm Otelcilik Lisesi, Urfa’da henüz bilinen bir okul değildi. Üniformasını ilk gördüğümde çok dikkatimi çekmişti, çok beğenmiştim. Öyle hedefim ya da hayalim falan değildi. Lisenin üniforması ve arması o kadar hoşuma gitmişti ki aileme bu okulda okumak istediğimi söyledim. Tabi o dönem kız çocuklarının okutulması öyle kolay değildi. Benim ailem de tutucuydu ve “madem okuyacaksın kız lisesi ya da imam hatip lisesinde oku” diye kendi görüşlerine göre telkinlerde bulunuyorlardı. Haliyle kolay olmadı çünkü ailenin de okuyan ilk kızıydım. Benim kararlılığım ve azmim kız kardeşlerimin de önünü açtı. Bir kız kardeşim şuan Dedeman Otelinin satış pazarlama yetkilisi, o da turizm otelcilik okudu. Diğer kız kardeşim de şuan Kilis’te okuyor.

İLK İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜNÜ
18 YAŞINDA YAPTIM

İlk iş tecrübenizi anlatır mısınız?

Lisedeyken 6 aylık zorlu bir staj dönemim olmuştu. Zorlu diyorum çünkü ailem çalışmamı da istemiyordu. Özellikle babam paraya ihtiyacımız yok diyordu ve çalışmama karşı çıkıyordu ama ben mesleğimi yapmak istiyordum. Babam benim kararlı olduğumu görünce “Madem çalışmak istiyorsun ben de konukevi açıyorum” dedi ve Kervansaray Konukevini açtı. Tabi sırf benim için açtı burayı çünkü kendisi turizmin “t” sinden bile anlamaz. 18 yaşımda ilk işletme müdürlüğümü burada yapmıştım. 

Profesyonel bir yönetici olarak mesleğinize bakış açınızı merak ettim…

Turizm, zahmetli ama bir o kadar da keyifli bir sektördür. Zahmetlidir; çünkü insanlara kendi evlerinin konforunda bir hizmet sunmanız gerekir. Haliyle ev sahibi rolündesiniz ve mesaiye geliş saatiniz belli olsa da çıkış saatiniz belirsizdir, yani yoğun çalışmak durumundasınız. Ben işimde profesyonelliği elden bırakmamaya özen gösteririm ama bununla birlikte amatör ruhu da korumaya çalışırım. Çünkü yaptığınız işi sevmeniz için buna ihtiyacınız var. Mesleğimde kendimi her zaman geliştirmeye çalıştım ve asla zorluklarından yakınıp başka bir sektöre geçiş yapmayı düşünmedim. Çünkü Turizm otelcilik çıkışlı bir profesyonel, konukevinde çalışmak istemez. Bir söz vardı; “Karanlığın efendisi olacağıma aydınlığın kölesi olurum!” diye. Sanırım biraz öyle düşünüyorum… 

Bölgeye gelen insanların dikkatini en çok ne çekiyor?

Misafirperverlik… Tabi işimiz gereği konuklarımıza ev konforunda hizmet sunuyoruz ama bu bölgenin insanı olarak misafirperverliği biraz daha fazla hissettiriyoruz sanırım. Konuklarımızın yorumları da genellikle öyle ve bizim de en çok üzerinde durduğumuz şey misafirperverlik. Bu konuda Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Av. Mahmut Şevket Küçük Bey’in benimle paylaştığı bir hikâyeyi aktarmak isterim.

HİCAZA GİDEN HACILAR ÖNCE
URFAYI ZİYARET EDERDİ

Buyurun lütfen…Biliyorsunuz, eskiden Hacılar Kadınların, güçsüz zannedilen ama erkeklerden daha güçlü olan varlıklar olduğunu düşünüyorum. Zayıf görünebiliriz, fıtratımız gereği daha kırılgan, daha naif olabiliriz ama bizsiz bir dünya düşünülemez. 

Mekke’ye gitmeden önce Urfa’ya uğrardı. O zamanlarda otel, konukevi falan yokmuş ve hacıları Urfa halkı kendi evinde misafir edermiş. Yine böyle bir dönemde bir akşam vakti karı-koca bir hacı çifti Dergâh civarından geçerken bir kadının ağladığını görürler. Neden ağladığını sorduklarında kadın şöyle cevap verir; “Herkes evine misafir götürdü, ben misafir bulamadım. Eve misafirsiz döneceğim diye ağlıyorum.” Bu çift, kadın üzülmesin diye evine misafir olurlar. Gece bir ara uyanırlar ve Bakarlar ki ev sahibi çift ahırda uyuyor.
Meğerse bu ailenin tek odası varmış ve onda da hacıları misafir etmişler. Şevket Bey de İstanbul’da tesadüfen bu hacı çiftin çocuğunun otelinde konaklamış, hesap ödemek istediğinde de sırf kimliğinde Şanlıurfa yazıyor diye “Annem babam haklarını helal etmezler” deyip para almamışlar. O yüzden biz hiçbir zaman beş yıldızlı otel kasvetini misafirlerimize yaşatmadık. O ecdadınTorunları olarak gelen misafirlere hep bu duyguyla yaklaşmaya çalıştık.

EL RUHA OTELİ OLARAK HEDEFİMİZ
ZİNCİR OTELLER AÇMAK

Genç yaşta Genel Müdürlük gibi önemli bir görevi üstlenmişsiniz. Sıradaki hedef ne?

Sıradaki hedefim Turizm Bakanlığına bağlı Müfettiş Yardımcısı olmak. Tabi basamakları adım adım çıkarak nihai hedefim olan Turizm Bakanlığı Müfettişi olmak istiyorum. El-Ruha Oteli olarak ise hedefimiz, zincir oteller açmak. Konseptimiz dünyada ilk olma özelliğini taşıyor, doğal taşlı tek otel. Biz de bu konsepti yaymayı hedefliyoruz. 

Bölgenin, turizm açısından hak ettiği yerde olduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum. Yeterli tanıtım yapılmıyor, hak ettiğimiz değeri görmüyoruz. Bu koca müze şehre yakışır bir şekilde misafir ağırlayamıyoruz. Şanlıurfa maalesef dört, beş ay çalışan bir şehir haline geldi. 

Sizce bölgenin ulusal ve uluslararası düzeyde tanınması için nasıl bir tanıtım yapmak gerekiyor? 

Bence fuarlara daha çok ağırlık verilmesi gerekiyor. Mesela geçtiğimiz günlerde Ankara’da “Şanlıurfa Tanıtım Günleri” yaptık. Eylül ayında da İstanbul’da yapacağız. Bu tarz faaliyetleri biraz daha yaymak gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca kamu spotu gibi araçları da kullanmak lazım çünkü insanlar görsel medyayı daha çok kullanıyorlar.

RAMAZAN GERÇEKTEN
ŞANLIURFA’DA YAŞANIR

Büyükşehir Belediyesi’nin birçok ilde yaptığı “Ramazan Şanlıurfa’da Yaşanır” kampanyasını nasıl buldunuz?

Bence çok başarılıydı. Büyükşehir Belediyesi şehrin tanıtımı için oldukça çalışıyor. Seçilen yöntemin de isabetli olduğunu düşünüyorum. Urfa’nın sıcaklarını düşündüğünüzde Ramazan ayında oruç tutmanın pek te kolay olmadığını görebilirsiniz. Ayrıca Ramazan gerçekten Şanlıurfa’da yaşanır.

Çünkü o maneviyat, o gelenek geçmişten bugüne kadar bozulmadan gelmiş. İnsanların iftar telaşı, şehirdeki
huzur, kurulan iftar sofraları, davetler, Ramazan eğlenceleri vs. o kadar güzel ki Ramazan ayının bitmesini istemiyorsunuz.

Kadın girişimcilere vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Kadınların, güçsüz zannedilen ama erkeklerden daha güçlü olan varlıklar olduğunu düşünüyorum. Zayıf görünebiliriz, fıtratımız gereği daha kırılgan, daha naif olabiliriz ama bizsiz bir dünya düşünülemez. Bir kadın yeter ki istesin, yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bence her kadın hedeflerini gerçekleştirmek için şartları zorlamalıdır.

SIRA GECESİNDE SES SİSTEMİ,
DAVUL ZURNA KULLANILMAZ!

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben sizlerin aracılığı ile sektörde yapılan bazı yanlış uygulamalara değinmek istiyorum. Biz bu güzel şehrin doğru ve hak ettiği şekilde tanıtılması için mücadele etmeliyiz. Örneğin bir çiğköfte nasıl yapılması gerekiyorsa öyle yapılmalı, ticarileştirilmemelidir. Sıra gecesi kültürümüzde ses sistemi, davul, zurna kullanılmaz. Mesela “Bahçacı bostanası” dediğimiz salatamız koruk suyu ile yapılır, asla nar ekşisi girmez. Birçok işletmede künefe denilen tatlımızın adı kadayıftır. Çiğköfteye etli köfte diyenler var mesela.

LÜTFEN KÜLTÜRÜMÜZÜ DOĞRU TANITALIM…

Röpörtaj: Mehmet Emin Yeşil