- ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nebi Sümer:
"Ortalama hızı 7 kilometre düşürürseniz, emniyet kemeri kullanımını ortalama yüzde 81’e çıkarırsanız, hiçbir yatırım yapmadan trafik kazalarından kaynaklı ölümler yüzde 50 azalıyor"
- "Elektronik denetleme çok önemli. İhlal yaptığında yakalanacağına yüzde yüz inanan insanlar kesinlikle kurala uyuyorlar"

ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nebi Sümer, araçların ortalama hızı 7 kilometre düşürüldüğünde, emniyet kemeri kullanımı ortalama yüzde 81’e çıktığında, hiçbir yatırım yapmadan trafik kazalarından kaynaklanan ölümlerin yüzde 50 azalacağını söyledi.

Şehir Merkezlerindeki İşlek Caddelerin Trafik Sorunlarının Araştırılmasını ve Alınabilecek Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla kurulan TBMM Dilekçe Alt Komisyonuna bilgi veren Sümer, yıllardır trafik, ulaşım psikolojisi üzerinde çalıştığını aktardı.

Trafikte akışkanlık ile güvenlik arasında bir denge kurulması gerektiğini ifade eden Sümer, trafik kent içinde olduğunda dengenin akışkanlık değil güvenlik yanında olması gerektiğini belirtti. Sümer, "(Kesintisiz yol yapıyorum) anlayışı, aslında gelişmişliğin bir göstergesi olmasına rağmen trafikte risk artar. Çünkü yayanın karşıdan karşıya geçme süresini artırırken aracın hızını da artıyorsunuz, en tehlikeli karşılaştırmaya getiriyorsunuz." dedi.

"Bağdat Caddesi’nin kendi içindeki önceliği yayadır, yani 'yaya öncelikli yol' kavramıdır." diyen Sümer, şöyle devam etti:

"Bütün ülkeler bunu böyle çözmüştür. Bu kavrama başlamamız lazım. Biz bütün dünyadaki trafik psikologları bir araya gelerek kent içindeki ihlallerin adını değiştirdik, artık buna 'saldırgan sürücülük' diyoruz. Normalde yaptığınız hız sınırını aşma, yakın takip, hatalı sollama, ihlal, bunun yan adı 'saldırgan sürücülüktür. Nedir saldırgan sürücülük? Birinci nedeni kesinlikle hızdır. İkincisi, yaya önceliğini tanımamaktadır. Çünkü yollar sanki araç için yapılmış gibi düşünülüyor. Kentte öncelik yayanındır, sonra aracındır. Bu kural birinci kuraldır. Çünkü avantajlı olan araçlıdır, avantajsız olan, dezavantajlı olan insandır."

Trafikte işlenen ihlallerde kasıt aranmadığı için herkesin bunu kasıtsız yapılmış bir iş diye düşünüldüğünü ve hukukta cezasının verilmediğine dikkati çeken Sümer, "Siz trafikte ihlali ahlaki, vicdani olarak görmezseniz, bunun şakasını yaparsanız bu olayları önleyemezsiniz." diye konuştu.

-"En önemli kural; istisnasız olması"

Kendi anne ve babasını da 1984 yılında trafik kazasında kaybettiğini aktaran Sümer, o günden beri zamanının yarısını bu konuya ayırdığını bildirdi. Akademik olarak bu konudaki bir alanının da istatistik olduğunu ifade eden Sümer, "Ortalama hızı 7 kilometre düşürürseniz, emniyet kemeri kullanımını şehir içi ve şehir dışı ortalama yüzde 81’e çıkarırsanız, hiçbir yatırım yapmadan ölümleri tam yüzde 50 azaltıyorsunuz. Yani 150 kilometreyle giden 143 gidecek, 100’le giden 93’le gidecek." değerlendirmesinde bulundu.

Hala emniyet kemeri kullanımı şehir içlerinde yüzde 41-50 arasında değiştiğini ifade eden Sümer, Türkiye’nin bütününde şehirlerarası yollarda emniyet kemeri kullanımının yüzde 76’ya daha yeni ulaştığını belirterek,  Avrupada bu oranın yüzde 88 olduğunu anlattı.

Elektronik denetlemenin çok önemli bir konu olduğunun altını çizen Sümer, şunları söyledi:

"En önemli kural şudur: İstisnasız olmasıdır. Yani ihlal yaptığında yakalanacağına yüzde yüz inanan insanlar kesinlikle kurala uyuyorlar. Bu artık mümkün yeni teknolojiyle. Bunun mutlaka şehir içine kurulması lazım. Şehir içinde akışkanlığı güvence altına almak için dar olması lazım yolun, oysa biz şehir içi yolların genişliğini şehir dışıyla aynı yapıyoruz. 30 kilometre levhalarının kritik yerlerde ebadının yüzde 50 büyütülmesi gerekiyor, bunlar psikolojik taktikler." 

-"Bir yılda kavgada 13 kişi öldü"

Yaptıkları araştırmada 2015 yılında, İstanbul'da sadece trafik kavgasında ölen 13 insan bulduklarını aktaran Sümer, şunları kaydetti:

"Bir kültürü suçlamayalım, onu çok yanlış buluyorum. 'Bizim insanımız işte böyledir.' Böyle bir şey yok, doğru kuralı koyarsak, doğru uygulamaları yaparsak insanımızın dünyanın diğeriyle arasında hiçbir farkı yok, hatta daha iyi bir şekilde buna uyar ve yaparlar. Ama ne olduğunu, tek tek bunları çıkarmamız lazım. Yani trafik kültürü ülke kültürünün bir parçasıdır. Şehir içi yollarda yetkiyi mutlaka ve mutlaka sorumlulukla beraber belediyeye vermek zorundasınız. Dünya böyle yapmış. Bağdat Caddesi’nin güvenliğinin oradaki yerel belediyeden sorulması gerekiyor ve belediye bir insan öldüğünde sorumlu tutulması gerekiyor. O zaman bakın sorun tam çözülüyor burada. Çünkü Emniyet Genel Müdürlüğünün genel denetleme ilkeleri şehir içindeki özel denetime uygun değil. Hem yasal mevzuatı yok hem de onu bilmiyor, uzmanlığı yok.

Kent içine araç gelmez, metro gelir, toplu ulaşım gelir. 'Hem araç gelsin hem güvenlik' derseniz olmaz, Araç gelirse öfkelenir, çünkü gidemiyor işine, akışkanlık ister. Yaya da güvenlik ister, yol yürümek ister. Orta çözümü bulmak için çağdaş kentlerde olan toplu ulaşıma ve yaya öncelikli güvenliğe göre düzenleme yapmanız ve bunun da sorumluluğunu mutlaka belediyeye vermemiz gerekiyor. Davul birinin elinde, tokmak birinin elinde olmaz. Şu anda sistem öyle ve parçalanmış durumda."