Şanlıurfa’nın sahip olduğu çok büyük insan kaynağı ve ekonomik potansiyeliyle hak ettiği kalkınmayı yakalayabileceğini gözlemlediğini kaydeden Vali Erin, “Bunun için herkesin görevini hakkıyla yapması gerekir” dedi.
Karaköprü muhtarlarıyla istişare toplantısı gerçekleştiren Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin, toplumun her kesimiyle olduğu gibi fırsat buldukça muhtarlarla da bir araya gelerek istaşare etmeye gayret ettiklerini belirterek, bu toplantıların devamını sağlayacaklarını söyledi.
Muhtar toplantılarının çok faydalı olacağına inandığını dile getiren Vali Erin, zamanının belli bir kısmını mahallelerin sorumlusu olan muhtarlarla bir araya gelmenin, istişare etmenin son derece faydalı olacağını değerlendirerek, toplantıların samimi ortamda gerçekleştirilmesine önem verdiğini kaydetti.

Bir yandan muhtarlarla bir araya gelirken, diğer yandan sanayiciler, ekonomik kalkınmayı icra edecek meslek kuruluşları, STK temsilcileri ve toplumun her kesimi ile diyalog içinde olmaya, görüş alışverişinde bulunmaya önem vererek fikir ve görüşlerinden istifade etme düşüncesiyle bir arada olmaya devam edeceklerini belirten Vali Erin, “Zaman buldukça doğrudan vatandaşla da irtibat içinde oluyoruz. Gece gündüz demeden, mahallelerimizde, ilçelerimizde, en ücra köşedeki vatandaşımız, esnafımız, köylümüzle, kendi halindeki insanımızla muhabbet etmenin, onlara ulaşmanın, sorunlarını dinleyip çare bulmanın gayreti içinde bulunuyoruz. İki buçuk aylık süreyi bu şekilde değerlendirmeye gayret ettik. Gecenin geç saatlerinde de olsa arkadaşlarımızla beraber mahallelerimizde, sokaklarımızda esnafımızla, vatandaşımızla bir araya gelmeye gayret ettik. Toplumu rahatsız eden, toplumun taleplerini dinlemeye, o doğrultuda kamu yatırımları ve planlamalarına yön vermeye çaba sarfediyoruz” dedi.

ÇOK KRİTİK BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ

Konuşmasında, uluslararası gelişmelere de değinen Vali Erin, “Bu gelişmelerin Türkiye’yi etkileme potansiyelini hep birlikte izliyoruz ve bunu sizlerle değerlendirme imkanına sahibiz. Çok kritik bir dönemden geçtiğimizi hepimiz değerlendiriyoruz. Çok açık ve net şekilde, 100 yıl önce Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle büyük bir mücadele ve fedakarlık vererek tam özgür ve bağımsız kıldığımız bu vatan topraklarının tekrar yüz yıl önceki hesapları devreye koymak suretiyle bölmeye, parçalamaya, ayaklarının üzerinde duramaz hale getirmeye yönelik, nereden beslendiği, nereden planlandığını çok iyi bildiğimiz bir oyunun sergilenmekte olduğunu biliyoruz. Bu kadar kritik bir aşamada bizlerin öncelikle dikkat etmemiz ve günlük hayatımızda sürekli gündemde tutmamız gereken bir husus vardır. Bu da kardeşliğimizin devamıdır. Birbirimize daha çok sarılmamız, birbirimize daha çok destek olmamız gereklidir. Bu olmazsa olmazımızdır. Hür, özgür ve bağımsız şekilde bu topraklarda ayaklarımızın üstünde durabilmenin, bu topraklara ve bu millete yönelmiş saldırılara üstün gelebilmenin, geriye püskürtebilmenin olmazsa olmaz koşulu; her türlü münakaşayı, her türlü kısırdöngü ve çekişmeyi bir tarafa bırakmak suretiyle, uyanık bir şekilde birbirimizi daha çok severek, birbirimize daha çok sarılarak, bir olmanın zamanının bugün olduğunu bilmek ve idrakinde olmak gerekiyor” şeklinde konuştu.

550 BİN SURİYELİ BARINDIRIYORUZ

Şanlıurfa’da 550 bin Suriyeli’nin barındığını ve bunun getirdiği bir yükün olduğunu ifade eden Vali Erin, konuşmasında şunları söyledi: Bunun bir yükü var. Ama bu yükü özverili ve fedakar şekilde paylaşan tüm Şanlıurfalı kardeşlerim, hemşehrilerim ve onlara yardım eli uzatılmasında öncü rol üstlenmiş muhtarlarımıza gerçekten minnet ve şükran duygularımızı iletmek gerekiyor. Nüfusun neredeyse üçte biri oranında, hiç beklenmedik bir sayıda insanı burada ağırlayan ve bugüne kadar sorunsuz şekilde bunu devam ettiren halkımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza, muhtarlarımıza, siyasetçilerimize ve yerel yöneticilerimize minnet ve şükran borçluyuz. Yalnız şunu da çok yakından izliyor ve biliyorsunuz. Bir şekilde Suriye’den, evinden barkından, çoluğundan çocuğundan edilmiş insanları hemen yanıbaşımızda, oturduğumuz evlerin yanında ve bir kısmını da çadır kentlerde ağırlıyoruz. Vatansız olmanın, topraksız olmanın, özgür bir şekilde yaşayabileceği, düşüncesini ifade edebileceği ve hayatını ikame edeceği topraktan yoksun olmanın ne demek olduğunu en iyi anlayabilecek olanlar yine Şanlıurfalı kardeşlerim, hemşehrilerimdir. Çünkü attığınız her adımda kendini, kendi topraklarında hür ve bağımsız hissetme duygusundan, dolaysıyla insanca kendi vatanında bağımsız bir şekilde yaşama özelliğinden yoksun olan, hemen her adımda karşılaştığımız insanlar var. Bu sadece Suriye’de mi yaşandı. Hatırlamakta fayda var. Bu dalga, sadece Suriye’de olup biten bir şey değil. Bu aslında kırk senedir, PKK terör örgütü başta olmak üzere, diğer bütün terör örgütlerini bu milletin, bu kutsal toprakların üzerine salan zihniyetin ve güçlerin öteden beri planlaya geldikleri ve parça parça dağıtarak planlarını işlettikleri bir akılla karşı karşıyadır. Libya’dan, Mısır’dan, Suriye’den, Katar’dan Yemen’e, Afganistan’a ve Pakistan’a uzanan, ismini zikretmeye gerek olmayan, bugün dünyayı yönetme iddiasında olan ve dünyanın dört bir tarafını karıştıran güçlerin ortaya koyduğu oyunun bir parçası olduğunu hepimiz biliyoruz. 

TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİ DEVAM EDİYOR

Konuşmasında, Orta Doğu’daki kaosa ve ülkemize yönelik tehditlere de dikkat çeken Vali Erin, şöyle devam etti: Bir hat boyunca uzanan ve müslüman kardeşlerimizin yaşadığı bölgeleri istikrarsızlaştırmaya çalışan, bunun sonunda güçsüz duruma düşürdükleri, küçük küçük ve yönlendirebilecekleri ülkeler icat etmeye çalışıyorlar. Bunun Suriye’de bitmeyeceğini, onların düşünceleri ve planlarının olduğunu onlar da biz de biliyoruz. Nihai hedef, Irak’a yaşattıklarını, Mısır’a, Libya’ya, Suriye’ye yaşattıklarını yüzde yüz emin olun ki bu topraklardaki insanlara da yaşatmak istiyorlar. Böyle bir tehditle karşı karşıyayız. Bunu hem dışarıdan kiraladıkları ve sürekli silah pompaladıkları, terör örgütleri olarak nitelediğimiz kesimleri güçlendirme suretiyle yapmaya çalışırken öbür taraftan da 15 Temmuz’da olduğu gibi içerideki hainleri de besleyerek bu amaca hizmet ettirmeye çalışıyorlar. Biz 15 Temmuz’u Cenab-ı Allah’ın yardımı, Cumhurbaşkanımızın dirayeti ve halkımızın kahramanlığıyla atlattık. Ancak bunun 15 Temmuz ile kalmayacağını, bunun devam edeceğini, buna hazırlıklı olmamız gerektiğini, gelebilecek daha geniş ve kapsamlı, insanlıktan nasibini almamış olanların, insanlıktan nasibini almamış yöntemlerle tekrar üzerimize saldırabileceklerini bilerek, hepimizin yekvücut, dimdik ayakta durabilme gücünü kendimizde bulmamız gerektiğini Cumhurbaşkanımız da ve onun mahiyetinde çalışan idareciler olarak bizler de her vesile ile ifade ediyoruz. Bu genel tablo içerisinde; bütün zorlamalara, bütün fitne fesatlara, bizi birbirimize düşürmeye, zaman zaman dini, zaman zaman meşrebi, etnisiteyi, aslında zenginlik olan farklılıklarımızı kaşıyarak bizi birbirimize düşürmeye çalıştıkları, bütün hileler ve çabalara rağmen Allah’a binlerce hamd olsun Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi bölgesinde ve dünyada yıldızı parlayan ilk üç ülke arasındadır. Herşeye rağmen, uluslararası finans kuruluşlarının bütün zorlama ve kısıtlamalarına rağmen, uluslararası sermayenin buradan çekilmesine yönelik tüm çabalarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi Allah’a şükür dinamik insan yapısı ve sürekli gelişen ekonomi ve sanayisiyle bugün dünyada 13’üncü ekonomi olmuştur.

TÜRKİYE’NİN EN GENÇ ŞEHRİYİZ

Şanlıurfa’nın 19,5 yaş ortalamasıyla Türkiye’de en genç nüfusa sahip olduğunu hatırlatan Vali Erin, bu gençlerin iyi yetiştirilmesi anlamında idarecilerin, muhtarların, siyasetçilerin ve ailelerin sorumluluğu olduğunu kaydederek, “Bu gençleri zihnen ve bedenen sağlıklı olarak yetiştirmek boynumuzun borcudur. Eğer bunu başarırsak, Şanlıurfa’ya ve Türkiye’ye en önemli katkıyı sağlamış oluruz” dedi.

800 BİNE YAKIN ÖĞRENCİMİZ VAR

Şanlıurfa’nın 800 bine yakın öğrenciye sahip olduğunu, bunun da bir çok ilin nüfusundan büyük olduğunu dile getiren Vali Erin, “Bunu çok iyi değerlendirirseniz, iyi kullanırsanız, milli ve manevi duygulara bağlı yetiştirirseniz, uyuşturucudan, sosyal hastalıklardan ve zararlı alışkanlıklardan uzak bir şekilde yetiştirip donatırsanız büyük bir zenginliktir.” şeklinde konuştu.

2019 YILINA KADAR 8 BİN DERSLİK İNŞA ETMELİYİZ

Göreve başladığı iki buçuk aylık süre zarfında eğitim konusunu masaya yatırdıklarını, 2002’deki mevcut derslik sayısının 2017 yılına kadar üç katına çıktığını gördüklerini belirten Vali Erin, “Bunun yeterli olmadığını tespit ettik. Çocuklarımızın daha sağlıklı, teknolojiyi kullanabilecekleri, daha temiz ve hijyenik, sınıf mevcutları 25-26’yı geçmeyecek sınıfların olması lazım. İkinci öğretimi mutlaka sonlandırmamız lazım. Okul öncesi eğitim oranını yükseltmemiz, kızlarımızın ortaokuldan liseye geçişteki oranını yükseltmemiz lazım. Bunun için de yeni derslikler inşa etmemiz gerekli. Bunu sağlamak için acil şekilde 2018-2019 yılına kadar 8 bin derslik yapmamız gerekiyor. Bundan sonraki yıllarda da nüfus artışına göre ihtiyaç duyulan dersliği inşa etmemiz lazım. Bu iki üç aylık sürede, bakanımız ve milletvekillerimizin desteğiyle 2017 yılı derslik yatırımlarına 500 milyon liralık ek ödenek sağlayabildik. Şimdi arkadaşlarımız harıl harıl çalışıyor. Başta taşımalı eğitimin yoğun yaşandığı, nüfus yoğunluğunun fazla olduğu yerlere bu yıl içinde okulların yapılması için ihaleye çıkıyoruz” dedi.

OKUL ÖNCESİNDE YÜZDE 70’İ YAKALADIK

Vali Erin, Türkiye’de okul öncesi eğitimin yüzde 60 civarında olduğunu, iki buçuk ay önce okul öncesi eğitimde Şanlıurfa’nın yüzde 38 okullaşma oranına sahip olduğunu, bunun Urfa için kabul edilemez olduğuna karar vererek okullar başlamadan hızlı bir şekilde yeni sınıflar açarak, okul öncesi eğitim çağındaki tüm çocukların okul öncesine başlaması için çalışma içine girdiklerini ve okul öncesindeki okullaşma oranını yüzde 70 civarına çıkarabildiklerini ifade etti.

KENDİ İŞİMİZE ODAKLANMALIYIZ

Muhtarlara hitaben yaptığı konuşmasında, “İnanmışlık ve adanmışlıkla başarıya ulaşabiliriz” diyen Vali Erin, “Sadece bir arada bulunduğunuz anda değil, gıyabınızda da kardeşinizin iyiliklerini söyleyerek, kötülüklerini gizleyerek, usulünce o kardeşinizi uyararak sağlıklı bir toplumu inşa edebilirsiniz” diyerek sözlerini sürdürdü. 

İLK HEDEF HER ALANDA TÜRKİYE ORTALAMASINI YAKALAMAKTIR

Vali Erin, konuşmasına şöyle devam etti: 2002 yılında devletin yaptığı yıllık yatırım 100 milyon TL’dir. Altyapı, üstyapı, okul, cami toplam 100 milyon TL’dir. Daha önceki yıllarda 40-50 milyon TL’dir. Ama bunun 2002 yılından sonraki artışını görmek ve o artışı sağlayanların da hakkını teslim etmek lazım. Allah razı olsun demek lazım. 2014’e geldiğimizde bu rakam 1 milyar TL’nin üzerine çıkmıştır. Şanlıurfa’nın sadece bir yılda aldığı pay 1 milyar 40 milyon TL’dir. Ve bu rakamın ortalama 750 milyon TL olduğunu görüyoruz. 50 milyon nerede, 750 milyon nerede. Bu, bizi yönetenlerin sağa sola savrulmuş kaynakları toparlayıp milletin hizmetine sunmalarının bir sonucudur. Bu vesileyle her zaman Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere teşekkür etmemiz lazım. Ama Şanlurfalılar olarak da bu bize yetmez diyebilmeliyiz. Çünkü yılların ihmali var. Bir çok noktada Türkiye ortalamalarının altında olduğumuzu görüyoruz. Eğitimde, sağlıkta, sanayide, ticarette, turizm ve ulaştırmada hemen hemen her konuda uluslararası kıyaslamada kullanabileceğimiz rakamların tamamında Türkiye ortalamasının altındayız. Bunu yukarıya çekmemiz lazım.

FİTNE FESAT URFALILARA YAKIŞMAZ

Bu kadar büyük tarım arazileri, bu kadar büyük potansiyel, bu kadar genç nüfus, bu kadar ulaşım açısından stratejik bir konumda bulunan Şanlıurfa’nın ihracat rakamları kabul edilemez. İhracatımızı en azından bulunduğu ligdeki ve bölgedeki, nüfus ve potansiyel itibariyle kendisinden yarı nispetinde olan illerin seviyesine çıkması gerekiyor. Bunun için de OSB altyapılarının hızlı bir şekilde tamamlanması gerekiyor. Yerli ve yabancı yatırımcıyı buraya çekmek için hep birlikte uğraş vermemiz lazım. En büyük derdimiz, sıkıntımız olan işsizliği ancak bu şekilde ortadan kaldırabiliriz. Sulanmayan arazilerimizi su ile buluşturmamız gerekiyor. Halen sulanamayan 6 milyon dönüm arazimiz var. Büyük çaba sarfediyoruz. Geçen Başbakanımız geldiğinde de bu konuyu görüştük. Bu suyu sulanamayan arazilerimize ulaştırabilmemiz, sulanabilen alanları modern şekilde sulayabilmemiz, suyu medeni şekilde paylaştırabilmemiz gerekiyor. Sadece ben demeden, biz diyebilmenin artık günü ve zamanıdır. Suyu götürdüğümüz yerlerde bile paylaşmayı, yardımlaşmayı başaramıyoruz. Bir bölgede su kapaklarını açarak günlerce vahşi sulama yapılırken, hemen altındaki kardeşine suyun gitmeyeceğini ve bundan dolayı komşusunun ürünlerinin yanacağını nasıl düşünemez. Paylaşım kuralı içerisinde su herkese yetecek iken, herşey ben zihniyeti ile nereye varabiliriz. Bir buçuk aylık süre içerisinde sulamaya yoğun ihtiyaç hissedildiği dönemde Suruç ve Akçakale’de suyun sağlıklı şekilde ulaşmaması nedeniyle, terörle mücadele etme görevi olan Jandarmayı kanal boylarına dizmek zorunda kaldık. TOMA’lar, kolluk kuvvetleri araçları ve personeliyle sulamanın sağlıklı şekilde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu Urfalılara yakışır mı? Asker zoruyla paylaşın, paylaşmayı bilin demek Şanlıurfalılara yakışır mı? Vahşi sulamadan dolayı Suruç’un büyük bölümünün taban suyunun 40-50 santime çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu; israfın, toplumsal düzene ve hukuka riayet etmemenin, kanaatkarlık göstermemenin, kendi nefsinin yanında müslüman kardeşini düşünmemenin bir sonucudur. 

BİRBİRİNE DESTEK VERENLER KALKINIR

Hepimizin, başımızı iki elinin arasına alarak düşünmemiz gerektiğinin vaktinin geldiğini söylemek lazım. Bir araya gelebilen, birbirine omuz verebilen, birbirine destek verebilen iller, toplumlar, aileler gelişirler, kalkınırlar örnek olurlar. Birbirine omuz vuranlar, çelme takanlar, zayıf düşürmek için her türlü hileyi, fesadı yapanlar yokluğa ve zayıflığa mahkumdurlar. Bir an önce toplumun bütün kesimleri olarak, ben duygusundan sıyrılarak hangi görevde olursak olalım sadece bu millete hizmetle mükellef olduğumuzu hatırlayalım. Bunun aksi bize sadece zarar getirir.

KAVGALARIN ODAĞINDA BU TOPRAKLAR VAR

Toplumsal ve ekonomik kalkınmadan birazcık anlayan bir kardeşiniz olarak, Şanlıurfa’nın bu anlattığımız sebeplerden kaybettiği büyük bir zenginliğin olduğunu özetle anlatmak isterim. Şanlıurfa, Peygamberler diyarı. Dünyanın en büyük kültür mirasına sahip olan şehir. Şanlıurfa bu memleketteki en büyük ve verimli topraklara, ve aslında bugün coğrafyamızda dönen kavgaların odağındaki topraklara sahip olan bir şehir. Burayla ilgisi yokmuş gibi hemen yanıbaşımızda dönen ama hepsinin odağında ve merkezindeki topraklara sahip olan Şanlıurfa’dır. Bu potansiyelin, bu zenginliğin, bu bereketin bizler sadece yüzde 20-25’ini değerlendirebiliyoruz. Kullanmadığımız, kullanamadığımız, kullanamamak için birbirimizin paçasından tutup çekiştirdiğimiz yüzde 75’lik bir potansiyel var. 

BAŞARABİLECEĞİMİZE İNANIYORUM

Bu kadar basit ve bu kadar açıktır. Ama hepimizin o geleneksel, İslamla da hukukumuzla da bağdaşmayan alışkanlıklardan ve kalıplardan sıyrılmamıza bağlıdır. Yeni bir anlayışa, yeni bir yola, yeni bir yardımlaşma ve beraber olma, destek olma, hakkımızı, hukukumuzu, hududumuzu bilme, birbirimize saygı gösterme, empati yapma anlayışını uygulamaya koyma zamanıdır. Tüccarı da, esnafı da, siyasetçisi de üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Bu yüzde 75’in bir yüzde 25’ini daha harekete geçirebilirsek, bilin ki o zaman Şanlıurfa; Türkiye’nin en öncü, en zengin, refahı en yüksek, işsizliği en düşük ili haline gelir. Bu imkan, potansiyel ve kaynak var.