"Yaşınız bir yere gelince doğduğunuz topraklar tarif edilemeyecek bir şekilde sizi çağırıyor. İngiltere sıkıcı gelmeye başlamıştı"

Burcu ÇETİNKAYA

Bu haftaki konuğumuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı Profesör Gülnur Aybet. Gülnur Hanım akademik kariyeri, başarılarının yanı sıra birçok uluslararası yayın kuruluşunda verdiği cevaplarla millî duygularımızı pekiştirdi. Özellikle CNN International’da Christiane Amanpour’a verdiği net, sakin ve profesyonel cevapları izlerken “İşte bu. Mantıklı ve makul açıklamalar olunca en muhalif eleştiriler bile saygınlıkla cevaplanabiliyor" demiştim. Şanlıurfa’da bulunduğu çalıştay sırasında ufak bir Balıklı Göl ziyaretinde kendisine eşlik etmekten keyif duydum ve hayat hikâyesini de sizlerle paylaşmak istedim. İyi pazarlar...

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
İstanbul doğumluyum. 3 yaşımdayken İngiltere’ye gittik. Annem Osmanlı tarihçisi, babam da bilgisayar mühendisi. Babam akedemisyenlik hayatına şehir plancısı olarak başladı. “GIS” yani coğrafik bilgi sistemlerinin öncülerinden. Akademisyen olarak bulunduğu İskoçya’da büyüdüm. Annem de Osmanlı tarihinde doktora çalışmalarına devam ediyordu o sıralarda. Batılı seyyahlar gözünden Osmanlıları ilk inceleyendendir. Buluduğumuz şehirde tek Türk aile, hatta tek yabancı aileydik. Yazları Türkiye’ye gelirdik. Bütün yazlarım İstanbul’da geçti çocukken. Babam daha sonra serbest endüstride çalışmaya başladı. Suudi Arabistan’da görev yaptı. Ben o sırada İngiltere’de yatılı okuldaydım. Tatillerde Suudi Arabistan’a ziyarete giderdik. 15 yaşımdan itibaren bir süre bir İngiliz sonra da Amerikan yatılı okulunda okudum. Üniversiteyi de yüksek lisansımı da Londra’da bitirdim. Savaş bilimleri üzerine çalıştım. 

Neden “Savaş Bilimleri”ni seçtiniz? 
Nükleer silahların stratejisi üzerine çok genç yaşta ilgi duymaya başladım. Malum o zamanlar soğuk savaş tam bitmek üzereydi ve ben de üniversitede okuyordum. Bitmesine az kala Avrupa’daki “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler” anlaşması yapıldı. Bunları merak ettim. “Neden bunlar gerekli?” diye sorguladım. Gündemi ve haberleri takip ediyordum. Bir de silahların Avrupa’da konuşlandırılmasına karşı çok protesto vardı. Bunlar merak uyandırdı.  Londra King’s College’da ünlü Profesör Lawrence Freedman’ın yanında yüksek lisans yaptım. Ardından NATO’da Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladım. 

Bir gün yurda dönmeyi düşünür müydünüz?
İçimde hep bir özlem vardı ama o senelerde Türkiye’de gelecek planlarım yoktu. Çok gençtim ve kariyerimi kurmaya çalışıyordum. Nottingham Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başladım ve doktoramı da orada bitirdim. Nottingham’dan sonra Türkiye’ye, vatanıma uzaktan bir ses beni çağırmaya başlamıştı. O senelerde Bilkent’e geldim ve birkaç sene çalıştım.

"Türkiye’ye bir ses çağırmaya başladı" dediniz. Ne zaman başladı?
Yirmili yaşlarımın ortasına doğru bir şeyler beni buraya çekiyordu ama tam olarak ne olduğunu tarif edemiyordum. Oysa ki Türkiye’de doğmak, kısa süreli yaşamak ve aile bağları dışında yaşanmışlıklarım azdı. Bilkent Üniversitesi’nde 3 sene öğretim üyeliği yaptım. Davet üzerine tekrar İngiltere’ye döndüm. Kent Üniversitesi’nde 12 sene çalıştım. Bosna’da savaş sonrası yapılanma ve askerî reform üzerine çalışmalar yürüttüm.  Son 2 senesinde ise Türkiye’ye özlemim iyice arttı. Yaşınız bir yere gelince doğduğunuz topraklar tarif edilemeyecek bir şekilde sizi çağırıyor. Ben de zaten o sıralarda Türk dış politikası üzerine bir uluslarası bir proje yürütüyordum. Yani hisler ve kariyer buluşmuştu.  Her Türkiye’ye gelişimde daha uzun kalmak istiyordum. Türkiye’nin çok önemli bir dönüşümden geçtiğini görüyordum. Her şeyden önce bir siyaset bilimci olarak bunu anlamak için orada olmam lazımdı. O sırada Özyeğin Üniversitesi’nden bir teklif aldım. Burada bir bölüm kurduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nde güvenlik merkezi kurdum. En son Cumhurbaşkanımız’dan gelen teklifle şimdiki görevime geçtim. Bunların hepsi Türkiye’ye dönüşümün ilk 3 senesinde oldu. 

Ne hissettiniz o teklifte?
Hayatımın önemli bir dönüm noktası olduğunu ve gerçekten hiç hayal edemediğim fakat hissettiğim anın artık geldiğini düşündüm. “Bu büyük dönüşümün bir parçası olmalıyım” hissim hep vardı ama ne şekilde olacağını bilemiyordum.  O an onun gerçekleştiğini hissettim. Sayın Erdoğan, önce bir Cumhurbaşkanlığı sofrasına davet etmişti ve orada tanışmıştık. Sonra bir heyete dahil olmuştum. Son 1 senedir Külliye’ye çok sık gitmeye başlamıştım.

ERDOĞAN İLE ÇALIŞMAK İNSANA ÇOK ŞEY KATIYOR
Uluslararası arenada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak size bir dezavantaj veya avantaj sağladı mı?

Hiçbir dezavantaj sağlamadı. Kötü bir davranışla karşılaşmadım. Avrupa ve İngiltere’de Orta Doğu asıllı çok arkadaşım var. Onlar hâlâ orada ırkçılığın daha çok arttığını söylüyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çalışmak zor mu, kolay mı, keyifli mi?
Çok güzel, insana çok şey katıyor. Ama çok yorucu, büyük bir sorumluluk hissediyorsunuz. Devlette çalışmak akademisyen olmaktan çok farklı. Gerçi siyaset planlamada daha önce İngiltere’de de bulundum. Transatlantik karar alıcıların bulunduğu kurumlarda bulundum, danışmanlık yaptım. O ortamlarda olan tek Türk’tüm. Ama buralarda bulunduktan sonra insanın kendi devletinde çalışması çok daha ayrı bir sorumluluk ve çok daha anlamlı bir vazife.

"En Güçlü Müslüman Kadınlar" listesindesiniz. Nasıl gelişti bu liste?
 2009’da Kent Üniversitesi’ndeyken eski okulum beni aday göstermiş. Değişik köklerden gelen fakat İngiltere’de büyümüş olan Müslüman kadınlar olarak çok güzel insanlarla bağ oluşturduk. Medyaya yansımaları, o zamandan süregelen arkadaşlıklar olsun çok güzeldi.

Yeni görevinizden sonra ön yargılar veya sataşmalar oldu mu?
Anlamayanlar var. 'Batı'nın siyaset planlama organları içinde danışmanlık yapmış birisi olmam kafa karıştırıyor bazen. Ama aynı şey takdir de alıyor.

Christiane Amanpour, Jon Snow gibi uluslararası haber yıldızlarının programlarında verdiğiniz cevaplarla Batı'yı oldukça şaşırttınız.
Evet beklemiyorlardı cevapları ama aynı zamanda sessiz bir takdir de hissettim. Batı'da gelenek olarak birisi sizin fikrinize karşı da olsa, siz görüşünüzü iyi bir şekilde savunuyorsanız, saygı ve takdir görürsünüz. Amanpour son derece saygılı davrandı röportajda. Kendisi takdir ettiğim bir gazetecidir.

 PİYANO-GİTAR ÇALIYOR
Nasıl birisi Profesör Gülnur Aybet? Mesela boş zamanlarında ne yapar?

Müzik grubum, kendi bestelerim vardı. Gitar ve piyano çalıyordum. Gitarı 1,5 senedir elime alamadım ama bıraktığım yerden devam etmek istiyorum.

Sevdiğiniz müzisyenler?
Kayahan, Sting, Nilüfer, Antonio Carlos Jobim.

BATI İLE EĞİTİM FARKI YOK
Eğitim hayatının tamamını Türkiye’de geçirip uluslararası arenada başarılı olmak mümkün mü?

 Tabii ki. Kendini çok iyi yetiştiren gençler var. Eğitim anlamında çok büyük bir fark yok. Sadece sevdikleri işi seçsinler, o zaman yapamayacakları şey yoktur bence.