AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bir iktidarı siyaset yaparak seçimle göndermek istemek her muhalefetin demokratik hakkıdır ama 'seçimle ya da başka yollarla gidecek' demek bunun Türkiye tarihindeki anlamı bellidir. Bu millete karşı silah çekmenin, milletin iradesine karşı suikast girişiminde bulunmanın referansıdır." dedi. 

Çelik, Kovid-19 salgınına karşı alınan tedbirler kapsamında video konferansla gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Toplantıda iç ve dış siyasi olayları değerlendirdiklerini söyleyen Çelik, koronavirüsle mücadele konusunda yapılan çalışmalar ve alınan tedbirlerin de incelendiğini kaydetti. 

Çelik, dünyadaki koronavirüs durumunu takip ettiklerini, bunun Türkiye'ye yansımalarını değerlendirdiklerini ifade etti.

Vatandaşların tedbirlere uymasıyla bir normalleşme sürecinin konuşuyor olmasının son derece önemli olduğunu belirten Çelik, "Tedbirlere ne kadar çok uyarsak normalleşme o kadar azami derecede mümkün olacak. Bütün vatandaşlarımızın sağlığını, sıhhatini gözeterek bu kolaylaştırıcı birtakım adımların atılması bizi kesinlikle rehavete sevk etmemelidir. Eğer rehavete sevk ederse onun sonrasında daha ciddi önlemler alınma durumunda kalınabilir." diye konuştu. 

Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyen Çelik, "İnsan odaklı sağlık politikası olmayan, sadece iri devlet olan birtakım devletlere nazaran nasıl güçlü bir mücadele verdiğimizi hep beraber görmüş olduk." ifadelerini kullandı. 

Çelik, son 10 gündür Türk siyasi tarihi açısından kayıtlara geçmesi gereken bir tartışmanın yaşandığını, bunun en son örneğinde, internet sitesindeki yazarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı merhum Başbakan Adnan Menderes'in akıbeti ile tehdit eden bir yazısının çıktığını ifade etti. 

Bunun aylar evvel bir askeri bürokratın TBMM'ye saldırısı ile başladığını, Meclisin yasa yapma hakkını gasbeden bir yaklaşım ortaya koyduğunu dile getiren Çelik, şöyle devam etti:

"Maalesef bildiğimiz bir parti işte her zaman olduğu gibi vesayet süreçlerine verdiği desteği burada da gösterdi. Arkasından çok bildiğimiz bir şey vardır; Türkiye'de belli odaklar, bunlara ben 'demokrasiyi felç etme örgütü' diyorum, bunların bazıları, bazı barolarda olurlar, bazı derneklerde olurlar, bazı partilerde olurlar ama yatay kesen bir örgüttür bütün bu yapıları. Devletin bürokrasisinde olurlar, bazen 367 kararıyla önümüze çıkarlar, bazen işte 27 Nisan muhtıra teşebbüsüyle önümüze çıkarlar, çeşitli şekillerde kendilerini gösterirler. Bazen bir baro açıklamasıyla kendilerini gösterirler. Bunun en acısı Yüce Meclis çatısı altındaki bazı milletvekillerinin bu demokrasiyi felç etme örgütünün gönüllü militanları olmasıdır. Bunlar bildikleri yola başvurarak yine bir rejim tartışması açmaya çalışıyorlar. Seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamına, milletin oyunu beğenmeyerek milli iradeyi beğenmeyerek 'saray rejimi' demeye başladılar." 

Benzer ifadelerin merhum Menderes ve merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la ilgili de söylendiğini hatırlatan Çelik, bunun aynı şey olduğunu bildirdi. 

"Saray rejimi" tartışmasının yeni olmadığını, TBMM'ye girdikleri ilk dönemde milli eğitim ve dış politikayla ilgili sürekli rejim tartışması çıkarılmaya çalışıldığını hatırlatan Çelik, şunları kaydetti: 

"Bir gün çok iyi hatırlıyorum, bir CHP grup başkanvekili, iktidarımızın ilk döneminde 'Bu Meclisi biz bile açık tutamayız.' gibisinden bir sözle grubumuzu tehdit ederek merhum Menderes zamanındaki bir tartışmaya gönderme yapmıştı. Yine çok iyi hatırlıyorum tarım politikasıyla ilgili bir meseleyi tartışırken bile meseleyi bir rejim tartışmasına çevirmişlerdi. Dolayısıyla bu bizim bildiğimiz ve mücadele ettiğimiz bir yöntemdir. Türkiye'deki demokrasi mücadelesinin önündeki en büyük fitnelerden, en büyük engellerden bir tanesidir. Meclis iradesine saldırarak başlayan bu süreç arkasından bazılarının antidemokratik müdahaleleri dillendirmesi ile sürdü."

CHP'de grup başkanvekilinden il başkanına kadar antidemokratik imalarda bulunanların olduğunu ifade eden Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Örneğin şöyle bir cümleyi Türkiye'deki siyasi tarihin idrakine sahip, Türkiye'deki yaşanmış, ödenmiş bedellerin vicdanına sahip hiç kimsenin kurmaması gerekir: 'Bu iktidar seçimle ya da başka bir şekilde gidecek.' cümlesi. Bir iktidarı siyaset yaparak seçimle göndermek istemek her muhalefetin demokratik hakkıdır ama seçimle ya da başka yollarla gidecek demek bunun Türkiye tarihindeki anlamı bellidir. Bu millete karşı silah çekmenin, milletin iradesine karşı suikast girişiminde bulunmanın referansıdır. Maalesef bugün bunun halen bu cüretle yapılıyor oluşu esasında demokrasimizi ve biricik Cumhuriyet'imizi, Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak konusunda ne kadar teyakkuzda olmamız gerektiğini bize bir kere daha söylemektedir." 

"Cunta çağrılarının arkasında her zaman için Yassıada rejimi vardır"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir gazeteciye verdiği beyanatta "Darbeden bahsedilmesini doğru bulmuyorum." dediğini aktaran Çelik, şunları söyledi:

"Biz de işte bunu söylüyoruz aylardır. Çeşitli örnekler veriyoruz, sadece bu koronavirüs sonrası değil öncesinde de 'Şu milletvekiliniz, şu sözcünüz, şu mensubunuz bakın darbe çağrısı yapıyor.' ya da 'Bu son 10 gündür bunlara karşı bir şey söyleyecek misiniz?' diye, bunlara karşı herhangi bir şey söylenmiyor. Biz demokrasimiz ve cumhuriyetimiz konusundaki hassasiyetle bunları gündeme getirdiğimizde de 'Bu tartışmaları niye yapıyorsunuz, başka şeyleri mi örtbas etmek istiyorsunuz.' diyorlar. Biz asıl bu cunta çağrılarıyla Cumhuriyet'imizin ve demokrasimizin kazanımlarının örtbas edilmesine direniyoruz. 

Tabii cunta çağrılarının arkasında her zaman için Yassıada rejimi vardır. Şunu unutmayın, Türk siyasi tarihinde temel konulardan bir tanesidir bu; kim rejim tartışması açıyorsa meşru siyaset alanını bir rejim tartışmasının içine çekmek istiyorsa muhakkak surette zihninin arka planında Yassıada rejimini yeniden hayata geçirme stratejisi vardır. Bu her zaman böyle olmuştur. Bunun yöntemi, bunun güzergahı, bunun yol haritası bizce malumdur, milletimizce malumdur."

Bu durumun milli iradeye dönük bir suikast girişimi olduğunu ifade eden Çelik, bunu başlatanlar içerisinde siyasetçi olanların hepsinin neden aynı partide bulunduklarının sorulması ve bununla yüzleşilmesi gerektiğini söyledi.

"Niye sürekli olarak cunta, milli iradeyi gasbetme, milli iradenin, demokrasimizin, Cumhuriyet'imizin kazanımlarını yok etme çağrıları hep bir siyasi partinin içindeki siyasetçilerden geliyor?" diye soran Çelik, bunun üzerinde çok düşünülmesi gerektiğini kaydetti.

Çelik, bu siyasi parti içerisindeki demokrat ve Cumhuriyet'e bağlı kişilerin buna tepki vermesi, bunların karşısında durması gerektiğini belirtti.

Herkesin önce kendi evini temizlemesi gerektiğine dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tip antidemokratik girişimlerden, çirkinliklerden evini ne kadar çok temizlersen toplam demokratik mücadeleye o kadar katkı verirsin. Yassıada rejimine karşı milletin iradesinden, demokrasimizden ve Cumhuriyet'imizden yana olmaya devam edeceğiz. Bir daha bu ülkede Yassıada rejimi hayata geçmeyecektir. Yassıada rejimi demokrasimizi ve Cumhuriyet'imizi gasbedemeyecektir. Yassıada rejimi 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' ilkesini asla ve asla imha edemeyecektir."

Çelik, koronavirüs ile mücadele ederken aynı zamanda çok yönlü tehditlerle de mücadele etmeye devam ettiklerini aktardı.

Libya'daki gelişmeler

Libya'daki gelişmeleri yakından izlediklerini ifade eden Çelik, şunları kaydetti: 

"Libya'da milli menfaatlerimizi uygun gelişmelerde giderek mesafe katedildiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanımız bizzat takip ederek orada milli menfaatlerimiz doğrultusundaki gelişmelere karşı güçlü desteğimizi yinelemektedir. Aynı şekilde bütün bu mücadele sırasında Doğu Akdeniz'de Yunanların yapmaya çalıştığı kışkırtmalar ya da birtakım oldubittilere karşı hem siyasi olarak gerekli girişimleri yapıyoruz hem de kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz gereken şekilde milli menfaatlerimizi korumak için kararlı duruşlarını sürdürüyorlar." 

Çelik, Suriye'deki tabloyu da çok yakından takip ettiklerini, sınırda Türkiye'nin güvenliğinin korunmasına dönük menfaatlerin teyit edilmesinin önemli olduğunu söyledi.

"Türkiye büyük ve akil bir devlet olduğunu göstermiştir"

Türkiye'nin bu süreçte G20 içerisinde ya da başka yerlerde ekonomisi ya da askeri gücü daha fazla olan devletlerden büyük ve akil devlet olarak ayrıldığını vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ekonomik büyüklüğü Türkiye'den daha fazla olan devletlerin insan odaklı bir sağlık politikasının olmaması, insanlarını koruyacak kapasiteden yoksun olmaları onları sadece iri devlet haline getirmiştir. Büyük devlet vasfından uzaklaştırmıştır. Türkiye hem konvansiyonel hem de konvansiyonel olmayan tehditlere karşı vatandaşlarını koruyabilecek her türlü altyapıya, hazırlığa sahip olduğunu göstererek iri devlet değil, büyük ve akil bir devlet olduğunu göstermiştir. Fakat maalesef en vicdan sahibi insanların sabrını tüketen noktaya gelecek şekilde içimizdeki hastalıklı bir zihniyet adeta koronavirüsle ilgili konularda başarısız olalım diye her gün yalan yanlış rakamlar ifade ediyor. Ölü sayısı artsın gibisinden sürekli olarak bir temenni siyaseti peşinde koşanları görüyoruz. Bunların içerisinde bilim adamı vasfı taşıyanların da olması, maalesef birtakım siyasi kimlikli kişilerin olması son derece üzüntü verici bir tabloyu ortaya koymaktadır."

Çelik, siyasetin sadece önümüzdeki seçim için değil önümüzdeki nesil için yapıldığı takdirde çok kıymetli olacağını dile getirdi.

AK Parti'nin önümüzdeki seçimleri düşündüğü kadar gelecek nesilleri de düşünen bir parti olduğunu anlatan Çelik, önümüzdeki seçimler ve gelecek nesillerle ilgili derdi olmayanların sadece eleştiren bir tablo içinde yer aldıklarını aktardı.

Seçimle ilgili dertleri olmayanların seçim dışı yollarla iktidar değişiminin peşinden koştuğunu dile getiren Çelik, gelecek nesillerle ilgili dertleri olmayanların da onlarla ilgili alınan kararları istismar etmek ve onlara dönük kazanımları imha etmekten yana olduğunu söyledi.

Ekonomik destek paketleri

Önümüzdeki dönemde sosyal ve sağlık alanındaki toparlanmanın devam etmesi kadar vatandaşlara, esnafa verilen desteklerin de son derece önemli olduğunun altını çizen Çelik, şu bilgileri paylaştı: 

"Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi bünyesinde verilen destekler 200 milyar liraya ulaştı. Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank ve katılım bankaları temel ihtiyaç desteği kapsamında 5 milyon vatandaşımıza 29 milyar 692 milyon lira tutarında bir kaynak sunmuştur. Aynı şekilde esnafımız çok önemlidir. Halk Bankası Esnaf Destek Paketi bağlamında 535 bin 249 esnafımıza 13 milyar 258 milyon liralık bir finansman desteğine ulaşılmıştır. İşletmelere sunulan kefaletli işe devam kredi desteği neticesinde 149 bin 325 firmamıza toplam 124 milyar 386 milyon lira finansman tahsis edilmiştir. Burada önemli bir husus da bu finansman tahsisi yapılan firmaların yüzde 97'sinin KOBİ'ler olması, orta kesimlere dönük yaygın bir destek paketinin yürürlüğe konmasıdır." 

Şimdiye kadar 102 ülkeden 65 bin vatandaşın Türkiye'ye geldiğini bildiren Çelik, "Bir muhalefet yetkilisi sürekli olarak dış ülkelerden gelenlerin rakamları arttıkça 'Niye ikide bir değişik rakamlar açıklıyorsunuz?' diyor. Sayı arttıkça rakamı güncelliyoruz. Matematikten bile kopmuş bir zihniyetle karşı karşıyayız. Sabit bir evrende, sabit bir dünyada yaşadığını düşünen otoriter zihniyet burada da kendisini gösteriyor." ifadelerini kullandı.

Çelik, karantina süresinin dolmasının ardından yurtlardan ayrılan vatandaşların memnuniyet mesajlarını okumanın da son derece sevindirici olduğunu kaydetti.

Koronavirüs sonrası 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Koronavirüs Küresel Mukabele Uluslararası Taahhüt Etkinliği'ne katıldığını anımsatan Çelik, şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanımızın burada verdiği bir mesaj çok önemlidir. Aşı dünyanın hepsinin ortak malı olmalıdır mesajını verdi. Koronavirüs sonrası dünyanın köklü bir biçimde değişeceğini öngörebiliriz. Geçmişteki veba salgını, İspanyol gribi dünyadaki yapılar üzerinde etkiler oluşturdu. Bu etkiler üzerine analiz yapanlar, tarihçiler, siyaset bilimciler, örneğin Katolikliğin veba salgını karşısındaki yetersizliğinin Protestanlığın doğmasına bir motivasyon kaynağı olduğunu, ona güç verdiğini ifade ederler. Feodalitenin yıkılmasında veba salgınının etkisinden bahsederler. Hatta Birinci Dünya Savaşı'nın daha kısa sürede bitmesinin İspanyol gribinin ordulara ulaşması ile alakalı olduğunu söylerler. Tabii bunlar çeşitli tarih kitaplarında siyasi tarihçilerin değerlendirmeleri. Yani bir salgın ortaya çıktığı zaman onun çok yönlü boyutları olabiliyor.

Dolayısıyla korona öncesi dünya ile korona sonrası dünyada tarihteki örnekleri gibi farklı olacak. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen, NATO ile ilgili tartışmalarla mı bitti, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılması ile mi bitti, küresel iklim değişikliği anlaşmasındaki anlaşmazlıklarla mı bitti gibisinden tartışmalar sürerken ileriye dönük bakıldığında İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki düzenin bu koronavirüs salgınının ortaya çıkmasıyla bittiğini söyleyen çok kişi olacak."

"Dünyanın küreselleşmeyi artık dayanışma üzerinden tanımlanması gerek"

Dünya Sağlık Örgütünün, ilerleyen süreçteki en büyük krizin, üretilen aşının tüm insanlığa nasıl dağıtılacağıyla ilgili çıkacağının işaretini verdiğini belirten Çelik, şu ifadeleri kullandı:

"Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği 'Aşı dünyanın ortak malı olmalıdır.' mesajı, esasında 'dünya beşten büyüktür' prensibimizin korona krizine uygulanmış biçimidir. Aşının dünyanın nasıl ortak malı olacağı konusundaki strateji, siyaset oluşturma biçimi, anlaşma dünyanın geleceğini belirleyecek. Eğer birilerinin tedavi hakkı insanlığın geri kalanının diğerlerinden öncelikli hale geliyorsa onun hangi sebebe dayandığı sorgulanacaktır. Hangi kuralla bazılarına aşı verilirken diğerlerinin sonraya bırakıldığı ya da diğerlerinin tamamen bundan mahrum bırakıldığı bir dünya artık herhangi bir şekilde dikişleri tutan bir dünya olmayacaktır." 

Ömer Çelik, bu sürecin küreselleşmeyi sadece serbest ticaretin varlığı üzerinden tanımlayan dünyanın, küreselleşmeyi artık dayanışma üzerinden tanımlanması gerektiğine dönük güçlü bir mesaj olduğunu ifade ederek, burada radikal bir değişimin olacağının görüldüğü, aksi takdirde dünyada herhangi bir şekilde düzenden bahsetmenin söz konusu olmayacağını söyledi.

Dünyanın, çevreye ve topluma duyarlı iş modellerini takip ve teşvik edeceğini aktaran Çelik, savunma sanayi konusunda yapılan atılamlar kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla sağlık, tarım ve gıda konusuna daha yoğun bir şekilde eğilecekleri bir döneme girdiklerini dile getirdi.

"Bugün artık ben şu sağlık ekipmanlarını üretmeyeyim, nasılsa dünyadan alırım." gibi bir yaklaşımın işe yaramayacağını vurgulayan Ömer Çelik, "Avrupa Birliği üyeleri, bir birliğin üyeleri olmalarına rağmen birbirlerinin maskelerine el koydular, birtakım tıbbi ekipmanlarını çalan, el koyan, gasbeden ülkeler söz konusu oldu. Dolayısıyla hem sağlık açısından, savunma sanayi gibi kendinize yeter hale gelmeniz, tarım açısından kendinizi yeter haline getirmeniz, su açısından kendinize yeter hale gelmeniz ve kendi tedarik zinciriniz konusunda kuvvetli olmanız yeni dünyada Türkiye'yi öne çıkaracak unsurlardan olacaktır." diye konuştu.

"Milli teknoloji hamlesini yüzde 100 destekliyoruz"

Teknolojinin geliştirilmesi, dijital çağa ayak uydurulması konusunda T3 Vakfına yapılan saldırıların da son derece dikkat çekici olduğuna işaret eden Çelik, bu durumun tamamen yalan üzerine yine aynı odaklar ve cunta çağrısını yapanlar tarafından ortaya konulan yaklaşımlar olduğunu söyledi.

Geçmişte, Demirağlara, Vecihi Hürkuşlara yapılan siyasi suikastlerin aynı şekilde bu konudaki gelişmelere de yapılmaya, onlara yapılan sabotajların bugün de milli teknoloji hamlesi çerçevesinde yürütülen çalışmalara yapılmaya çalışıldığını gördüklerini anlatan Çelik, bu durumun, yine aynı siyasi odaklarından geldiğini ve yine aynı siyasi argümanlarla yapıldığını ifade etti. 

Terörle mücadelede oyun değiştirici olan insansız hava araçları (iHA) ve silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) Türkiye'nin terörle mücadele kapasitesini artırmasının çok derin bir rahatsızlık yarattığını gördüklerini belirten AK Parti Sözcüsü Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Meclis çatısı altında, milletvekili sıfatıyla görev yapan birilerinin, bu şekilde Türkiye'nin demokrasisini ve cumhuriyetini korumak için terörle mücadele kapasitesini artırmasından duyduğu rahatsızlığın herhangi bir demokratik anlayışla izah edilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla biz milli teknoloji hamlesini yüzde 100 destekliyoruz, ülkemizin ve gençlerin geleceği için gençlerin hayallerinin gerçekleşmesi için. Özellikle de bu koronavirüs döneminde sadece İHA, SİHA üretiminin ötesinde aynı zamanda vantilatör üretimi diğer sağlık ekipmanları üretimi konusundaki Türk mühendislerinin cevval yaklaşımlarıyla ortaya çıkan kapasiteyi son derece kıymetli bulduğumuzu ifade ediyoruz. Demokrasimize saldıranların, Cumhuriyetimize saldıranların, Türkiye'deki her türlü iyi gelişme gibi bu teknoloji hamlesine de saldırmalarının altını çiziyoruz. Biz milli teknoloji hamlesine güçlü bir şekilde destek vermeye, kıymet vermeye, gençlerimizin ve bu ülkenin geleceği için bunun altını çizmeye devam edeceğiz."

"Dini Özgürlükler Raporu' bir propaganda metnine benziyor"

Ömer Çelik, ABD'de yayımlanan Dini Özgürlükler Raporu'nu eleştirerek, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Maalesef hiçbir şekilde rapor olarak addedilemeyecek sadece bir propaganda metnine benziyor. Özellikle azınlıklar konusunda Türkiye'ye yapılan değerlendirmelerin tamamı haksız ve yanlıştır. Hatta en son biz Amerika Birleşik Devletleri'ne ziyaretimiz sırası Cumhurbaşkanımız bir heyetle bir araya geldiğinde, o heyetin sorduğu sorular karşısında bizim azınlık mensubu vatandaşlarımızın nasıl tepki gösterdiğini hatırlıyorum. Hatta bir arkadaşımız, 'Bunlar ne kadar geri kalmış' diye bunlara tepki göstermişti. Bu raporları, bu bilgileri kimden alıyorlarsa, bu aldıkları kişilerin, bizim azınlık mensuplarımızın liderleri olmadığı, tamamen başka saiklerle hareket eden odaklar olduğu bilinmektedir. 

Özellikle Barış Pınarı bölgesine bu raporda işgal bölgesi denmesi tamamen kınanacak bir yaklaşımdır. Teröristlerin olduğu yerden teröristleri temizliyorsunuz, oradaki halkı zulümden kurtarıyorsunuz, bunlar oraya işgal bölgesi diyorlar. Fetullahçı Terör Örgütü'nün elebaşına 'Amerika'da yaşayan bir din adamı' gibisinden masumiyet atfedilmesi de son derece manidardır. Tabii en önemlisi de böyle bir raporda Batı'da yükselen İslam düşmanlığından, yabancı düşmanlığından, göçmen düşmanlığından hiç bahsedilmemesi son derece bu raporun nasıl subjektif olduğunu, nasıl önyargılı olduğunu gösteren bir yaklaşım olmaya devam ediyor."

"Bütün dünya, Türkiye'nin mücadele yöntemini takdir etti"

Bir gazetecinin sorusu üzerine Çelik, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yönelik normalleşme takvimini hatırlatarak, vakaların, olumsuz rakamların düşmeye başladığı görüldüğünde yeni kolaylaştırmaların gündeme gelebileceğini bildirdi.

Dünyanın en dinamik ve tehlikeli kriziyle karşı karşıya kalındığını belirten Çelik, bütün dünyanın Türkiye'nin krizle mücadele yöntemini takdir ettiğini vurguladı.

Başta güvenlik güçlerinin, Vefa Sosyal Destek Gruplarının vatandaşların ihtiyacını gidermek için ter döktüğünü söyleyen Çelik, vatandaşların memnuniyetinin yüksek olduğunu aktardı.

"Maske konusunda, 'elimizde vardı da vatandaşımıza vermedik, yurt dışına verdik' şeklindeki propaganda yalana dayalıdır." ifadesini kullanan Çelik, bu propagandanın gerçeği yansıtmadığının görüldüğünü dile getirdi.

Çelik, Türkiye'nin krizle mücadele biçiminin dünyadaki en başarılı mücadele yöntemlerinden biri olduğunu, Dünya Sağlık Örgütünün de bunu söylediğini ifade etti.

Yükseköğretim Kurumları Sınavına (YKS) ilişkin bir soru üzerine Çelik, "Sınav tarihinin geri çekilmesi, normalleşme takviminin bir parçasıdır. Sınav süresinin yarım saat uzatılması, taban puanın aşağıya çekilmesi, müfredatın belli alanlarından muafiyet öğrencilerin önüne avantaj olarak gelecektir." dedi.

Çelik, muhalefetin her şeyi istismar ettiğini belirterek, Türkiye'nin geleceği gençler için olumsuz karar almalarının mümkün olmadığını söyledi.