Milletvekili Yılmaztekin ‘’Halep’ten Musul’a Katledilen Çocuklar’’ ile ilgili TBMM Genel Kurulu’nda konuşma yaptı.

Konuşmasında, ‘’Musul'dan Halep'e katledilen çocukların Avrupa'da burnu kanayınca, kıyamet koparılan çocuklarla aynı konuma gelinceye kadar bu çocuklara sahip çıkacaklarını belirten Yılmaztekin, çocukların adalete ihtiyacı bulunduğunu ifade etti.

Yılmaztekin, özellikle sosyal medyada katledilen çocukların görsellerinin paylaşılmasıyla zulmün sıradanlaştırılmaması gerektiğini kaydetti.
 
Yılmaztekin, konuşmasında şu ifadelere yer verdi;
 
Çevremizde yıllardır süregelen amansız savaşların en büyük mağdurları ne yazık ki daha yaşadıkları travmayı bile idrak edemeyecek yaşta olan... Ortadoğu'nun bahtsız ama bir o kadar da vakur çocuklarıdır. Ne yazık ki herkesin gözünü kapattığı kulağını tıkadığı sırtını döndüğü ve dünya tarihinin en kara lekesi olma yolunda hızla ilerleyen zulümler bizim sınırlarımızın hemen yanı başında yaşanmaktadır.
 
Şahsımın partimizin pek çok yetkilisinin ve en üst mertebede Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bir çok konuşmada ifade ettikleri önemli bir husus var. Bu husus Osmanlı’dan sonra dünyadaki adalet mekanizmasının Birleşmiş Milletler adı altında ipotek altına alınması, yani dünyanın zulme terk edilmesi yanlışlığıdır.
 
Musul’dan Halep’e, Bosna’dan Kabil’e İslam dünyasındaki bu çatışmalar bu acılar nedendir diye sormak ve yıllar yılı kanın durmadığı coğrafyaların neden hep İslam coğrafyası olduğunu sorgulamak zorunda değil miyiz?
 
Binlerce kilometre ötedeki devletlerin uydu devletler kurarak yönettikleri sınırlarımızın hemen dışındaki topraklara yıllar yılı neden yabancı ve ilgisiz kaldığımızın hesabını sormadan büyük devlet olabilir miyiz?
 
Değerli Milletvekilleri
 
Emin olun ki Gezi olayları, 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi ve 15 Temmuz işgal girişimi başarılı olsaydı 100 yıl önce Osmanlı’dan koparılıp zulme boğulan topraklarla kaderimiz aynı olurdu.
 
Türkiye’nin son dönemde uğradığı sistematik saldırılar amacına ulaşsaydı Osmanlı’nın yıkılışıyla başlatılan süreç birileri için başarıyla sonuçlanmış olacaktı.
 
Osmanlı’dan koparılan topraklar üzerinde oynanan oyunlar birbirlerinden farklı değilken bizim bugün bu topraklardan bağımsız planlamalar yapmamız mümkün değildir.
 
Onlar; Türkiye Suriye Irak Mısır ve pek çok ülkenin geleceğini kana boğmak isterlerken bizim sadece kendi çıkarımızı düşünerek hareket etmemiz beyhude bir davranıştan başka bir şey değildir.
 
Onlar; 1915’te kurdukları sistemi bugün Türkiye’nin parçalanması ile taçlandırmak istiyorlarsa bizim, 1915’te kurulan sistemi tersine çevirmekten başka bir çaremiz kalmamış demektir.
 
Onlar nasıl ki umutlarını dağılmış birbirine kırdırılmış bir Türkiye’ye bağladılarsa biz bize umudunu bağlamış mazlumların hürmetine birleşmek ve yükselmek zorundayız.
 
Musul’dan Halep’e katledilen çocukların Avrupa’da burnu kanayınca kıyametler koparılan bir çocuktan farkı kalmayıncaya kadar mücadele etmek zorundayız.
 
Bugün sadece çevremizde yaşananlara üzülmek insan haklarından ve özgürlüklerden dem vurmak ne Ümran’ın akan kanını durdurmaya nede Aylan Bebek gibi sahillerimize vuran insanlık ayıplarını ortadan kaldırmaya yetmemektedir.
 
Bu coğrafyanın çocukları bir gün bir diktatörün kimyasal saldırısı ile Halepçe’de bir diğer gün bir demokrasi havarisinin özgürlük operasyonları ile Musul’da Kerkük’te ve Halep’te öldürülmeyi hak etmemektedir. 
 
Yaşadığı şokun etkisiyle ismini unutan babasının öldüğünü anlatırken acısı yüzünden okunan kahvaltı yaptın mı diye sorulduğunda gözünden yaşlar akan o küçük kız çocuğunun birilerinin bu topraklarda kurmak istedikleri tahakküme değil, Osmanlı’dan beri hasretini duyduğumuz adalete ihtiyacı vardır.
 
Bugün İslam coğrafyasını kana bulayarak İslam dünyasını birbirine düşürmeye çalışanların bölgemizde akan kana bir türlü doyamayanların yatacak yerleri yoktur. Bu coğrafyanın insanlarının artık meselenin ırksal ve mezhepsel olmadığını anlamaları, birleşmeleri ve bir bütünlük oluşturmaları gerekmektedir.
 
Aylan Kurdi Kürt asıllı bir Suriye’li göçmendi. Umran bebek Sünni bir Müslüman ailenin çocuğuydu. Bir başka yavrumuz ezidiydi, Şiiydi…
 
Düşmanın kurşunu kimin ne olduğunu hiç önemsemiyorken bu coğrafyada yaşayanların benlik kavgasına düşmeleri telafisi edilemeyecek yanlışlara girilmesine neden olacaktır.
 
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken; bir konuda saygıdeğer vekillerimizi ve kamuoyunu uyarmak istiyorum. Özellikle sosyal medyada katledilen öldürülen çocuklarımızın görselleriyle zulmü sıradanlaştırmamamız ve zulmün reklamına ortak olmamamız gerektiğini… bunun ancak katilleri sevindireceğini ve bu konuda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum..
 
Dünyada sadece Müslüman ve mazlum çocukların öldürüldüğünü ve öldürülen her çocuğun gücünü zulmetmek için değil, adaleti sağlamak için kullanan Osmanlı'nın torunlarına; yani Türkiye'ye umut bağladıklarını asla unutmamız gerektiğini söylüyor,
 
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum