Ezeli rakipler Fenerbahçe ile Galatasaray 391. Kez rakip olacak. Ezeli rekabette Fenerbahçe müsabakalarda 146 kez galip ayrılırken, Galatasaray ise rakibini 123 kez mağlup etmeyi başardı. İki takımın maçlarından 120 kez de beraberlik skoru çıktı.

Bu kez yenebilecek mi ?

19 senedir Fenerbahçe’yi Şükrü Saraçoğlu stadında yenemeyen Galatasaray, bu kez ezeli rakibini yenebilecek mi ?

Merakla beklenen bu sorunun cevabı günler öncesinden tartışılmaya başlandı. Şanlıurfalı yaşam koçu Osman Güzelgöz, Galatasaray’ın Şükrü Saraçoğlu’nda Fenerbahçe’yi nasıl yenebileceğinin formülünü açıkladı.

Güzelgöz, Galatasaray’ın kaygı duvarıyla maça çıkmaması gerektiğini, endişeyle ve korku ile sahaya çıkan futbolcunun en iyi yaptıklarını bile yapamaz hale geleceği uyarısında bulundu.

Güzelgöz, konuyla ilgili açıklamasında şu ifadeleri kaydetti;

Ailelerin, çocukların, öğrencilerin, takımların, şirketlerin, kurumların, yöneticilerin (yani genel anlamda insanların) motivasyonlarına olumlu veya olumsuz anlamda etki eden aktörler ve faktörler vardır. Bunların bir kısmı motive olmak isteyenin bizzat kendisi ile alakalı, bir kısmı da çevresel durumlarla ilgilidir.

Motivasyonu doğrudan etkileyen temel unsurlar şunlardır:

1.           Haz (mutluluk)

2.           Sıkıntı (endişe, kaygı ve korku)

Sizi harekete geçiren ya da harekete geçmenizi engelleyen, erteleyen hususlar da bunlardır. Herhangi bir hedef için adım atmak ya da atacağınız adımları ertelemek, bir türlü başlayamamak, başlasanız bile sonunu getirememek bu iki temel duygu durumu ile doğrudan ilgilidir. Başarıya konsantre olabilmek, hayatımızda var olan gerçekleri inkâr etmekle değil, bu gerçeklerle yüzleşmekle; olumsuzlukların bizi yönetmesi ile değil bizim bütün olumsuzlukları, var olan gerçeklerimizi yönetebilmemizle mümkündür.

İsterseniz motivasyonumuzu doğrudan etkileyen 2. faktör olan sıkıntıdan (endişe, kaygı, korku) başlayarak adım adım gidelim:

Bir miktar sıkıntı (endişe, kaygı ve korku) her zaman iyidir ve gereklidir de! Bu duygu durumu hiç olmasa, insanın kendini hedefine yöneltmesi, başarıya yoğunlaşması ve istediğini elde etmesi çok zor olur. Öğrenci, dersine çalışmadığında sınıfta kalacağı sıkıntısını hissettiği zaman ertelemelerini bırakır ve sabaha kadar çalışarak sınavdan geçmek ister. Çalıştığı projeyi zamanında yetiştiremediğinde amirlerine, patronlarına karşı mahcup olacağı düşüncesini, belki de işi ile ilgili sıkıntılar yaşayabileceği endişesini taşıyan kişi bu sıkıntı hissi ile işine motive olur. Oynayacağı maçı kazanamadığında şampiyonluğu kaybedeceğine, taraftarı hayal kırıklığına uğratacağına, belki de istediği transferin suya düşeceğine inanan sporcu bu kaygıyla daha çok çaba sarf etmek ve başarmak ister. Bu örnekleri her anlamda ve her alanda çoğaltabilirsiniz. Kendi motivasyonunuzu da bu faktör açısından değerlendirebilirsiniz.

Burada asıl önemli olan, “bir miktar” kavramıdır. Yani kendimizi harekete geçirmek, motivasyonumuzu artırmak ve başarmak için gerekli olan kaygı, endişe veya sıkıntının miktarı ne olmalıdır? Herkesin kaçırdığı referans noktası işte budur! Buradaki “doz aşımı” (hayatını, hareketlerini, başarabilme yetisini etkileyecek biçimde) bilinçaltımızda çeşitli endişe, kaygı, korku duvarları oluşturmakta, başarımızı imkânsız kılmakta ve enerjimizi negatif yönde bize harcatarak motivasyonumuzu olumsuz etkilemektedir.

Öğrenci, işine yarayacak ve kendisini başarmaya motive edecek kadar gerekli olan kaygıyı, endişeyi, sıkıntı ve korkuyu abarttığında sürekli olarak; Ya başaramazsam… Bu sefer de olmazsa… Benim için her şeylerini ortaya koyan ebeveynlerime ne derim… Bu sınavı ya geçemezsem… Ya annemin babamın istediği okulu kazanamazsam… Ailemin, arkadaşlarımın, öğretmenlerimin yüzüne nasıl bakarım… gibi sorularla bilinçaltını dolduruyor ve bütün enerjisini bu endişelere, kaygılara, korkulara harcıyorsa zaten ders çalışması, öğrenmesi, başarması, kazanması çok zordur. Çünkü kaygı, endişe ve korku insana bildiğini de unutturur. İnsanın sağlıklı düşünmesini engeller, stresini artırır. Böyle bir durumda kişi sakinliğini yitirir, çok iyi bildiği soruları bile kolaylıkla cevaplandıramaz.

Öğrencinin bundan kurtulması için kendisini etkileyen çevresel aktörlerin durumu da çok önemlidir; ailesi, yaşadığı ortam (evi), okulu, arkadaşları, öğretmenleri öğrencinin yaşadığı bu bilinçaltı kaygı, endişe ve korku kalıplarının azaltılmasında ya da artmasında doğrudan etkilidir. Bütün bu bahsedilenlerin enerjisi pozitif olur ve sıkıntının doz aşımından kurtulmak konusunda yardımcı olunursa başarı yakalanır. Çevresel faktörler, aktörler ve etkiler her zaman hepimiz için çok ama çok önemlidir.

Öğrencilerde daha sık rastlanan endişe, kaygı ve korkuda doz aşımı pek çok alanda olduğu gibi, yıllardır Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenemeyen Galatasaray takımı için de geçerlidir. Futbolcular başta olmak üzere takımın kendisi, teknik heyet, yönetim ve taraftar yıllardır Kadıköy’e gitmeden günler öncesinden öğrencinin içine düştüğü doz aşımı durumunu yaşamakta ve sürekli olarak şöyle düşünmektedir:

Ya bu sefer de yenemezsek… Bu sihri bu maçta da çözemezsek… Fenerbahçelilerin ironilerinden, alay etmelerinden, dalga geçmelerinden kurtulamayız. Ya yine mahcup olursak… Ya bu tabloyu bu sefer de değiştiremezsek… Siz takımı teknik kondisyon, fizik kondisyon, taktik ve teknik açıdan bu maça ne kadar iyi hazırlarsanız hazırlayın karşınızda böyle bir kaygı duvarı oldukça başarmanız çok zordur. Çünkü bu kaygıyla, endişe ve korku ile sahaya çıkan futbolcu en iyi yaptıklarını bile yapamaz. Gerilir. Topa vuruşu bile değişir. Kafasındaki, bilinçaltındaki endişe ve kaygılar stresini artırır. Agresifleşir. Gereksiz itişmelere girer. Lüzumsuz kart görür. Kaleci gol yemekten, ileri uçtakiler gol atamamaktan korkar.

Şimdi başlığımızı yeniden yazalım buraya:

Galatasaray Fenerbahçe’yi Kadıköy’de nasıl yener?

Öncelikle çevresel etki unsurları ile birlikte (takım, teknik heyet, yönetim ve taraftar) bilinçaltını bu negatif kalıplardan temizlemeli ve bu konuda herkeste var olan doz aşımının önüne geçilmelidir. Bu konuda 2 sütun tekniği işe yarayabilir mesela; bir beyaz kâğıdı iki sütuna böleceksiniz. Sol tarafa “Bu maçı kazanamazsam ne olur?”, sağ tarafa ise “Bu maçı kazanırsam ne olur?” sorularının cevaplarını yazacaksınız. Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yendiğinizde bütün çevresel faktörler ve etki unsurlarınızla birlikte yaşanacak hazzı ve mutluluğu düşüneceksiniz.

Kaygı, endişe ve korkularınızla yüzleşecek, bunların sizi yönetmesine izin vermeyeceksiniz. Kazanamazsan bir şey olmaz. Çünkü yıllardır kazanamıyorsun. Dünyanın sonu değil bu. Ama ya kazanırsan?

Sen bırak bu endişe, kaygı ve korku duvarlarına toslamayı. O kaygıyı, endişeyi, korkuyu rakibine yükle. Bırak onlar “Ya bu sefer bizi yenerlerse!” diye düşünsünler. Fenerbahçe’nin de “Ya bu sene de şampiyon olamazsak…”, “Ersun Yanal ile bu işe yine beceremezsek?…” gibi kaygıları, endişeleri, korkuları var unutmayın. Beşiktaş’ın da, Trabzon’un da var endişeleri, kaygıları, korkuları. Hakemlerin de var. Bütün taraftarların da…

Bana göre Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenemeyen Galatasaray değil, çevresel faktörleri ile birlikte takımların bilinçaltlarındaki “Ya bu seferde yenemezsek…” endişesi, kaygısı ve korkusunun doz aşımıdır. Kaygılarını, endişelerini, korkularını yönetebilenler motivasyonlarını olumlu anlamda artırabilir ve istedikleri sonuca ulaşarak başarılı olabilirler.

Bu konu ile ilgili yeni video içeriklerimizi Güzelgöz Koçluk adresimizden izlemenizi önerebilirim.