Doğduktan sonra annesi tarafından hastanede terk edilen Etiyopya asıllı Adem'e koruyucu aile olan iki çocuk sahibi Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Bilgili ve eşi Hamide Bilgili, ilgi odağı haline gelen üçüncü çocuklarına iyi bir eğitim ve gelecek sunabilmek için emek harcıyor.

Ahmet-Hamide Bilgili çifti, İstanbul'da bir hastanede 4 yıl önce dünyaya gelen ve annesi tarafından terk edildikten sonra Aile Bakanlığı'nın koruması altına alınan, ardından da Gönüllüler Platformu'na ait Çocuk Evine yerleştirilen çocuğa, 2 yıl önce koruyucu aile oldu. Biyolojik çocukları Yunus Emre ile Zeynep'in büyümesi üzerine evdeki çocuk sesi eksikliğini Adem ile dolduran çift, iyi bir gelecek hazırlamak istedikleri üçüncü çocuklarının adeta üzerine titriyor. Çocuk büyütmedeki bilgi ve tecrübelerini geliştirerek yeni çocuklarına aktaran çiftin diğer iki çocuğu da Adem'e abla ve ağabeylik görevlerini tam anlamıyla yerine getiriyor.

Görenlerin ilgi odağı haline gelen ve insanlarla iletişimi güçlü olan Adem, alışveriş yaptığı mahalle esnafına selam verip, "hayırlı işler" demeyi ihmal etmiyor. Yemek yemeyi, parkta oyun oynamayı, diline dolanan Türkçe-İngilizce şarkıları seslendirmeyi çok seven Adem'e Adana'daki akrabaları "Emmioğlu" diye sesleniyor.

MEB Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Bilgili, AA muhabirine, Adem ile uyum sürecini atlattıklarını, baba-oğul ilişkisi kurduklarını belirtti.

Akşam eve döndüğünde Adem'in 'baba' diyerek boynuna sarılmasından büyük mutluluk duyduğunu anlatan Bilgili, koruyucu aile modelini imkanı olan tüm ailelere önerdi.

Toplumda koruyucu aile modeline olan duyarlılığın zenginleştirilmesi gerektiğini dile getiren Bilgili, Adem'e Allah'ın bir emaneti olarak baktıklarını ve biyolojik çocuklarından daha fazla duyarlılık gösterdiklerini vurguladı.

"Bunu ne parayla, ne makamla ölçemezsiniz"

Çocuğa "Adem Bilgili" adının koruma altına alınırken mahkeme tarafından verildiğini, kendilerinin de koruyucu aile olduktan sonra tevafuk sonucu bunu öğrendiklerinin altını çizen Bilgili, Adem'e koruyucu aile olmayı da "kader" olarak değerlendirdi.

Bilgili, "Devlet bunu sahiplenecek, iki yıl yetiştirme yurdunda kalacak ve sonra bir çocukevine gidecek. Daha sonra bir vesile eşim ile yolları kesişecek... Ama ondan önce devletin sahiplenmesi için tedbir kararı olması gerekiyor, hakim çocuğa Adem Bilgili ismini koyacak. Bunların hepsini başka bir şeyle açıklayamayız. Bunların hepsi kader. Onun için kendimizi hayatın akışına biraz daha teslim etmemiz gerekiyor. Bir de işin manevi kısmı var. Doğurmadığınız bir çocuğu yetiştirip topluma armağan edeceksiniz. Hayırlı bir evlat beklentisi içerisinde bu çocuğu yetiştireceksiniz, manevi tatmin olarak bundan daha güzel bir şey olamaz. Bunu ne parayla ne makamla ölçemezsiniz. Bundan daha iyi bir toplumsal hizmet ve hayır hizmeti olamayacağını düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Ankara'da kendisini ziyaret eden bir ailenin engelli bir çocuğa koruyucu aile olduğuna dikkati çeken Bilgili, koruyucu aileliğin ciddi ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu aktarırken, manevi boyutuna dikkati çekti.

"Böyle bir işi macera olarak görmemek lazım"

Koruyucu aile olmak isteyenlere çeşitli tavsiyelerde bulunan Bilgili, "Böyle bir işe girişirken bir macera olarak görmemek gerekiyor bunu. Çünkü bu çocuk sizinle 18 yaşına kadar kalacak bir kere. 18 yaş az bir dönem değil. Dolayısıyla bir macera olarak değil çok uzun vadeli içselleştirebileceğimiz bir yaklaşımla koruyucu aile olmaya niyetlenmeniz gerekiyor. Çok ciddi bir mesele olarak bakmak gerekiyor. Çünkü bu işin dönüşü yok. Koruyucu aile olduğunuzda 'yok ben bu çocuğun kaşını beğenmedim, gözünü beğenmedim' diyemezsiniz. Nasıl sizin kendi çocuğunuzda bir eksiklik ya da hastalık olduğunda her türlü şeyini kabulleniyorsanız bu çocuğun da bütün bir içtenlikle artılarını ve eksilerini bir bütün olarak kabullenip, en güzel şekilde yetiştirip toplum hayatına kazandırmamız gerekiyor." dedi.

Toplumda, "çocuk sahibi olmayan aileler bu çocukları alsın" şeklinde yanlış bir yaklaşım bulunduğunu vurgulayan Bilgili, çocuk sahibi ailelerin de koruyucu aile olabileceğini söyledi. Bilgili, "Çocuklarıyla birlikte bu çocuk da yetişebilir. Aile ortamı içerisinde ağabey ya da abla diyebileceği insanların olduğu bir aile ortamı çocukların yetişmesi açısından daha güzel bir ortam teşkil ediyor. Tabi önce aile kendisine bakacak 'ben bu çocuğa uygun muyum?' diye. Çocuğun şartlarını ve kendi şartlarını değerlendirecek..." ifadelerini kullandı.

"Adem'le diğer çocuklarımdan daha iyi baba-oğul ilişkisi yaşıyoruz"

Ailelerin, "Fiziki olarak çok güzel bir çocuk alayım, ya da zeka seviyesi çok iyi bir çocuk olsun, dört dörtlük bir çocuk olsun" bakış açısından kurtulması gerektiğini söyleyen Bilgili, "Çocuğumuz olduğunda güzelliğini, zekasını biliyor muyuz? Bilmiyoruz. O halde ne olursa olsun bir çocuk yetiştirmek, topluma iyi bir çocuk armağan etmek derdiyle bunu kabullenir ve böyle yetiştirirsek daha iyi olur. Bu çocukları olduğu gibi kabul etmemiz lazım." değerlendirmesinde bulundu.

Bilgili, uyum konusunda da ön yargılı olunmaması gerektiğini anlatarak, "Bazen kendi çocuğunuzla da uyum sağlayamıyorsunuz. Karşılıklı bir gayret içerisinde olunca en iyi sonuç ortaya çıkıyor. Biz Adem'le -diğer çocuklarım duymasın ama- onlardan daha iyi baba-oğul ilişkisi yaşıyoruz. Kendisinin bana 'baba' diyerek sarılışı var unutmak mümkün değil. Ben seferlere çıktığımda, işimiz vesilesiyle Ankara'ya ya da yurt dışına çıktığımda gözüm hep evde oluyor. Hakikaten Adem'i ailece çok fazla benimsedik, Adem de bizi çok benimsedi. Bu hesap edilebilir bir şey değil, bunu iyi niyetle benimseyeceksin ve karşılığını göreceksin. Çocuk üzerinden birtakım hesaplar yapmak çok yanlış. Bu işin içerisine hesapsız gireceksiniz." diye konuştu.

"Türkiye gerçekten bu çerçevede bir dünya tecrübesi edindi"

Koruyucu aile olmayı ortaya çıkaran küresel faktörleri de değinen Bilgili, şunları kaydetti:

"Koruyucu ailenin bir bireysel boyutu var, bir aile boyutu var, bir de toplum boyutu var. Koruyucu aile olmayı ortaya çıkaran küresel faktörler var. Bugün savaşların, acıların, yoksullukların ve insani problemlerin çok yaşandığı bir dünyada yaşıyoruz. Neden savaşlar oluyor? Neden insanlar acılar içerisinde kıvranıyor? Bu konunun ayrı bir boyutu, biz burasıyla ilgili değiliz ama sonuç olarak 'korunması gereken çocuklar' ortaya çıkıyor. Dolayısıyla devletlerin, toplumların, küresel anlamda korunması gereken çocuklara yönelik koruma modelleri geliştirmesi gerekiyor. Türkiye gerçekten bu çerçevede bir dünya tecrübesi edindi, küresel bir tecrübe edindi, çok iyi modeller geliştirdi. Eskiden korunması gereken çocuklar daha çok yetiştirme yurtlarına veriliyordu ve o da büyük ölçüde Türkiye'nin şartlarıyla ortaya çıkan korumaya yönelik çocuklardı. Şimdi Türkiye bütün dünyada bir yaklaşım modeli geliştirdiği için yabancı ülkelerden de Türkiye'de korunması gereken çocuklar ortaya çıkabiliyor. Bu çerçevede yetiştirme yurtları iyi bir model değildi Türkiye açısından. Çünkü aileden uzaklaştırma vardı. Her zaman için çocuğa ne kadar aile merkezli bakabilirseniz geliştireceğiniz çözüm ve model 'en iyi' olur."

"Geceleri uykusuz kaldım, huzurum kaçtı"

Prof. Dr. Ahmet Bilgili'nin eşi Hamide Bilgili, Adem'le gün içinde en fazla vakit geçiren kişi. Adem'e koruyucu aile olunmasında büyük payı bulunan Hamide Bilgili, annelik içgüdüsüyle Adem'i yetiştirirken, koruyup-kolluyor ve onunla keyifli zaman geçiriyor.

Gönüllüler Platformu'na bağlı dernekte gönüllü olarak çalışan Hamide Bilgili, Adem'i ilk kez derneğin bir sergisinde gördüğünü ve kucağına aldığını, sonrasında da gönüllü ailesi olduklarını ve iki haftada bir kendi evlerine getirdiklerini dile getirdi.

Öneri üzerine Adem'e koruyucu aile olduklarını belirten Bilgili, o süreci şu sözlerle anlattı:

"Arkadaşım Adem'in koruyucu ailesi olmamı istedi. Düşündüm, yaşayacağım şeyleri düşündüm. İki çocuğum var, en küçüğü 17 yaşında. 17 sene sonra tekrar bebekten başlamak biraz zorlayıcı geliyor ama reddedemedim. Eve gelmesi gereken bir çocuğu nasıl reddedebilirsiniz? Birine anne olmanız gerekiyor, sessiz kaldım ama çok düşündüm. Geceleri uykusuz kaldım, biraz huzurum kaçtı. Fakat bu durum Adem'in eve gelme sürecine kadar oldu. Eve geldikten sonra kendi çocuğunuz gibi oluyor. Bu süreçte kızım en büyük destekçimdi, hatta talibiydi. Benim hala hem yardımcım hem de destekçim. Kendisi tıp fakültesinde okuyor. Bana 'anne 5 yıl sabredersen ben okulu bitirdikten sonra zaten her şeyini üstlenirim. Okulda velisi olurum, takipçisi olurum, ondan sonrası bana ait' dedi. Kızım şimdi de evde en büyük yardımcım. Bazen evde yorgun oluyorum Adem'in banyosunu o yaptırıyor, birlikte oyun oynuyorlar. Oğlum evli olduğu için kendi evinde kalıyor ama o da Adem'e ağabeylik yapıyor."

Hamide Bilgili, Adem'in de eve geldiği ilk akşamdan sonra kendilerine benimsediğini anlatarak, "Değişik bir his oluyor. Öyle sadece bakışmalarla geçen zamanlarımız da oldu ama sanki o da bekliyordu. Bize de zaten Cenabıhakk'ın emaneti geldi, aldık bağrımıza bastık. Gönderdiğine göre vardır bir bildiği dedik. Uzun vadeli hesaplar yapmadık. İleriye yönelik onun eğitimi, kendi başına ayakta durabilecek hale gelmesi için planlar yapıyoruz. Nasıl ki bir anne evlatlarıyla ilgili planlar yapıyor baktım ki ben de aynı planları Adem için yapmaya başlamışım." dedi.

"Lapacı Adem"

Bilgili, farklı ten renginden ötürü bazen vatandaşların Adem'in yanında, "Kime benziyor bu? Evlatlık mı?" gibi sorular yönelttiğini, bu durumdan rahatsızlık duyduğunu belirtti. Bilgili, insanların farklı yaratıldıklarını, siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün bulunmadığını vurguladı.

Annesi ve ablasından Türkçe-İngilizce şarkılar, babasından da çeşitli marşlar öğrenen Adem, müzik kulağı ve sportif faaliyetlere yatkınlığıyla da dikkati çekiyor.

Kreşte arkadaşlarıyla iyi iletişim kuran Adem, her çocuk gibi parkta oyun oynamaktan büyük keyif duyuyor. Anne-oğul havanın güzel olduğu günler parklarda bolca zaman geçiriyor.

Anne Bilgili, Adem'in yemek yemeyi de çok sevdiğini dile getirirken, "Ben ona lapacı diyorum. Hamur cinsi şeylere eğilimi var. Börek, pilav, makarna seviyor. Kolay yutulan şeyleri seviyor. Çiğnemekle uğraşacağı şeyleri sevmiyor ama onları da yedirmeye çalışıyoruz. Bir kere seçmemesi gerektiğini ben çocuklarıma öğrettiğim gibi aynı ona da öğretmeye çalışıyorum. Diğer iki çocuğum yemek seçmez iki fert oldu, bu da öyle olacak inşallah. En çok bütün çocuklar gibi yemekte patates ve makarna istiyor. Süt ürünlerini çok seviyor; süt, yoğurt, peynir. Peyniri bu yaştaki çocuklar yemez bizimkisi maşallah çok güzel yiyor." ifadelerini kullandı.

Hamide Bilgili, çevresindeki dostlarının, "Yorulmuyor musun? Biz anneanneyiz-babaanneyiz, çocuklarımızı da çok seviyoruz ama yorulunca da 'al götür' diyoruz. Sen ne yapıyorsun?" diye sorduğunu, kendisinin de "Nasıl ki çocuğunuz doğduğunda 'ben yoruldum, buna bakamam, yediremem, niye uyumuyor?' demiyorsanız aynı şey fazlasıyla bunda da oluyor. Bu da bize verilmiş bir emanet, artık çocuğumuz. Yorulma diye bir kavram gelmiyor aklıma. Evet yoruluyorum ama yoruldum diye onun ihtiyaçlarını öteleyemem, öteleyemiyorum da zaten." yanıtını verdiğini aktardı.

"Bakkala 'hayırlı işler' diyerek sesleniyor"

Akrabalarının yanı sıra mahalle sakinleri ve esnafı tarafından da benimsenen Adem, özellikle mahalle bakkalıyla neşeli bir diyalog kuruyor.

Adem'in esnafı selamsız geçmediğini ifade eden Bilgili, "Üsküdar'da çarşıda gittiğim belli dükkanlar var, onlar Adem'i biliyorlar. 'Adem nasılsın?', 'Ooo Adem geldi' diyorlar. Adem meşhur oldu, herkes tanıyor. Cami cemaati tanıyor. Bakkalla her sabah selamlaşırlar, 'hayırlı işler' diye seslenir. Onlar da, 'Adem baba güle güle' diyorlar, öyle güzel diyalogları var. Kendi akrabalarımız, kendi kardeşlerim zaten yeğenleri gibi benimsediler. Eşimin Adana'daki akrabaları ilk gördüklerinde 'Emmioğlu' diye hitap etmeye başladılar. Adem'e ilk olarak 'Emmioğlu' demeyi öğrettiler. Bir de nerelisin denildiğinde 'Adanalıyım' demeyi öğrettiler." diye konuştu.

Bilgili, eşinin akademisyenliğinin bir bölümünün Van'da geçtiğini belirterek, " O zaman kendi oğlum 4-5 yaşlarındaydı. Gidiyor geliyordu, sıkıntılı bir dönemdi. Oğlum babasından ayrı kalıyordu. O zamanlar görüntülü arayabileceğimiz telefon yoktu. Şimdi bakıyorum eşim bir yere gittiğinde Adem'i hemen görüntülü arıyor. Karşılıklı baba-oğul görüntülü konuşuyorlar. Adem, 'baba sen neredesin diyor?'. Eşim, 'Ankara'dayım oğlum' diyor. Adem, 'bıktım Ankara'dan' diyor. Özlüyor çünkü. Geldiği zaman da iç içe, haşır neşirler." diye konuştu.

Anne, baba, kardeş ihtiyacı bulunan çocukların varlığına vurgu yapan Bilgili, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu çocuklara elini uzatan pişman olmaz. İmkanı olan herkesin koruyucu aile olmasını tavsiye ederim. O aidiyet duygusu başka bir şey. Adem'in ilk geldiği zaman ki o karmaşık halinden eser yok. Bir aileye ait. Annesi-babası, ablası-ağabeyi var. Sağlam, arkasında birileri var duruşuna döndü. Bakıyorum artık şimdi mutlu. Artık bir aileye ait. Tabi ilerde sorgu sual haline dönecek. Kendi farklılığından dolayı 'ben neredenim?' demeye başlayacak. Bu durumu da psikologlar ve pedagoglar yardımıyla aşacağız inşallah. Benim şahit olduğum bir olay vardı; çocuğu evlatlık alıp eve götürmüşlerdi, birkaç ay sonra çocuğu beğenmeyip tekrar kuruma iade eden bir aileydi. Çocuk oradan başka bir aileye verildi. Siz bir çocuk dünyaya getirdiğinizde her şeyi mükemmel olacak, her bakımdan her şey istediğiniz gibi olacak diye bir şartı var mı? Ne doğmuşsa ona bakıyorsunuz. Evinize aldığınız çocuğu da aynı şekilde düşünmelisiniz. 'Ben bunun bu huyunu beğenmedim, şununla baş edemiyorum' diyerek çocuk iade edilmez. Çocuk bir nesne değil ki yerini değiştirdiğinizde etkilenmesin, bir canlı, bir fert, hatta yaralı bir canlı. Siz onu aldığınız zaman yaralarını sarıp normal hayata adapte etmek için alıyorsunuz. 'Ben bu bebeği beğenmedim' deyip nasıl Allah'ın gönderdiğini iade edemiyorsak bu da iade edilmemeli. Koruyucu aile olmak isteyenler nasıl bir çocuk alacakları ve ne gibi problemlerle boğuşacaklarını iyi düşünmeliler. Her problemin bir çözüm yolu vardır. Bunu bilerek ve şuurlu bir şekilde koruyucu aile olmalılar."