''Karizma veya karizmatik kavramlarını çok duyuyoruz değil mi? Zaten anlamını bilse de bilmese de herkes “karizmatik” olmak peşinde. Bu kavram nedense daha çok erkeklere, özellikle de genç ve yakışıklı erkeklere yakıştırılıyor. Sanki kadınların, çocukların veya yaşlıların “karizmaları” olamazmış gibi!

Karizma kelimesi; İngilizcede “sevgi ve hayranlık kazanma yeteneği”(charisma) anlamında kullanılmaktadır. Bu sözcük Almancada aynı manaya gelen “charisma” kelimesinden alıntıdır. (İlk kullanımı: 1922 Max Weber, Alm. sosyolog.) Kökeni Eski Yunancaya dayanmaktadır. Eski Yunancada “sevinmek, sevinç duymak” fiilinden türetilmiş; “zarafet, lütuf, güzel davranış” kavramlarının karşılığı olarak kabul edilmiştir.

Karizma kavramının sözlüklerdeki diğer anlamlarının özeti de şöyle:

“Bir kimsenin kişiliği etrafında oluştuğu kabul edilen ve niteliği kolay açıklanamayan, hayranlık uyandıran etkileyici güç. Kişisel nitelik, karakter özellikleri… Kişinin, birçok farklı ortamda bulunduğunda bile o çevrelerde de kendisine saygı duyulmasını sağlayan hali, durumu ve davranışlarından ötürü kazandığı göreceli statü…”

“Bu da nereden çıktı şimdi?” dediğinizi duyar gibiyim; hemen sebebini arz edeyim:

Bendeniz henüz Optimal Yaşam Koçluğu’nun Değerli Ekibi ve Eğiticileri ile tanışmadan önce de KOÇ’muşum meğer! Hem de sistematiğini bilmeden koçluk yapıyormuşum kendi kendime ve çevreme … Yaşanmışlıklarım, tecrübelerim, iletişim uzmanlığım, ailem, çevrem ve daha pek çok unsurun varlığı ve birbirleriyle ilişkileri bana koçluk yaptırıyormuş. İşte bu eski zamanlarda ben “Karizmalar” üzerine bir yazı yazmışım. Arşivimde duruyordu bu yazı. Daha o zamanlar Yaşam Koçluğunun nüanslarını, uygulama modellerini, tekniklerinden bazılarını, alet çantasını, güçlü ve etkili sorularını (kısmen de olsa) biliyormuşum. Beden, Zihin ve Ruh bütünlüğü kavramını metodolojik olarak analiz etmemişim ama nasıl olmuşsa “Her insanda 3 temel karizma vardır; bunlar AKIL, RUH ve BEDEN Karizmalarıdır” diye yazmışım.

O zaman düşünüp yazdıklarımın bugün KOÇLUK bilgilendirilmelerimle örtüşmesine ne kadar seviniyorum bilemezsiniz! Bu sevincimi de “Karizmalar” üzerinden sizlerle paylaşmak istedim.

Evet… Bana göre kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı her insanda 3 temel karizma vardır. Bunlar Beden, Ruh ve Akıl karizmalarıdır. Biz bu karizmalarımızın hepsinin aynı anda farkına varamıyor olabiliriz. Hepsinin yansımalarının hayatımıza eşlik ettiğini her zaman göremiyoruz belki. Üçü bir arada olmuyor yaşamımızda. Ya da bu üç karizmamızın dengesini kuramıyor, onları ahenkli bir biçimde içselleştiremiyoruz.

Belki de yaşadığımız bütün dertlerin, sıkıntıların, çözemediğimiz pek çok sorunun altında bu gerçek yatıyor. Zaten insanlar da “karizma” kavramını daha çok fiziki özelliklere, giyime ve benzer detaylara indirgemiş durumda. Biz de bir insan olduğumuza göre kendi karizmalarımızı yüzeyselleştirmişiz ve bu konuda kendimizin farkında değiliz maalesef.

Yaratıcımız aslında hepimize bu üç karizmayı birlikte bağışlayıp sorumluluğunu da yine bize yüklemiş. İlahi bütün kaynaklar bu karizmaların varlığına işaret eder ve “AKIL, RUH ve BEDEN karizmalarınızın farkına varıp uyumlu bir biçimde hayatınıza katarsanız mutlu olursunuz.” der. Ama biz bir türlü üçünü bir araya getiremiyoruz. Hatta bırakın üçünü; bazen birinin bile farkına varamıyor ve bu nedenle de bir türlü “kendimiz” olamıyoruz. Böylece kendimizle ilgilenmeyi bırakıp hep birilerinin karizmalarının peşine düşüyor, onların karizmalarını konuşuyor ve onlara benzemeye çalışıyoruz.

Konunun biraz daha kolay ve iyi anlaşılması için detaylandıralım, örnekleyelim; çevremize ve dolayısıyla da kendimize karizmaların penceresinden şöyle bir bakalım:

Kişi zengindir, başarılıdır, zekidir. Kafası iyi çalışır. Yani AKILLI kabul edilir. Parası vardır; iyi yaşamak, iyi giyinmek ister. Yani aklı ve parası ile “karizmatik” olmak ister. Ama başaramaz! Çünkü ruhsal olarak tatminsizdir. Hastalıkları vardır. Duygusuzdur. İyi bir paylaşımcı değildir. Tonlarca para verip üstüne başına aldığı şeyleri bir türlü kendine yakıştıramaz. Rüküşlükten kurtaramaz kendini. Çünkü Ruh ve Beden karizmalarının farkında değildir. Bu nedenle mutlu olamaz. Sorunları vardır. Çünkü karizmaları arasında olması gereken ahenk ve dengeyi kuramamıştır.

Beden karizmasını sadece fiziki görünüm ve ölçüler olarak ele alanlar çok yanılır. Gözler, eller, ayaklar, ten, dudaklar, bakışlar, tebessüm, doğru yürümek, dokunabilmek, oturma biçimi ve daha birçok faktör vardır. Beden Dili kavramı bize zaten BEDEN karizmasının önemini anlatmaktadır. Beden dilini bilmeyenin, kendi bedeninin farkında olmayanın huzurlu ve mutlu olması; üçlemeyi tamamlaması, ruhu ve aklıyla bütünleşmesi mümkün değildir.

Hani bir “ne giyse yakışanlar” vardır. Bir de “Ne giyse yakıştıramayanlar!”
Hani bazı kişiler giydiklerini taşırlar, bazı kişileri de giydikleri taşır, bilirsiniz!
Bazı insanların sadece bir tebessümü bile etkiler sizi, heyecan verir, mutlu kılar.
Bazı insanlar ruhlarının ışığını yansıtır kendi aklına, bedenine ve çevresindekilere. Aydınlatır varlığı ile dokunduklarını.

Bazen bedeninin farkında olan ışıl ışıl, tiril tiril insanlar görürüz çevremizde. İçten içe gıpta ederiz. O da bunu hisseder ve mutlu olur. Duyguları da vardır, hissedişi de. Yani beden ve ruh karizması ideal gibidir. Ama konuştukları, yaptıkları, ilişkileri, iletişimi hiç de AKILLICA değildir. Algısı zayıftır. Zekice yaklaşımları yoktur. Öngörüleri azdır, öngörebildikleri ise isabetsizdir, tutarsızdır. Üçlemenin bir ayağının eksik olduğunu anlarsınız. Kendisi bunun farkında değildir belki ama siz fark edersiniz. “Her şeyim var ama neden başarılı ve mutlu değilim?” der çoğu zaman. Aslında her şeyi yoktur işte! Karizmalarından birisi fonksiyonel değildir.

Bazen de AKIL ve BEDEN karizmaları ideale yakın olan ama RUH karizması hissedilmeyen insanlar görürüz çevremizde. Ya da biz yaşarız bu karizmamızın eksikliğini. Hani her şeyi var ama “çok ruhsuz” ya da “Bunun içi boş!” denilen türden…

Hangisi önce gelmeli veya hangisi daha güçlü olmalı ya da hangi sıralamaya göre karizmalarımızla ilgilenmeliyiz diye sormak boşa kürek çekmektir. Burada öncelik sonralık değil her birinin benliğimizdeki, yaşamımızdaki, paylaşımlarımızdaki yeri; huzur ve mutluluğumuza olan etkisi önemlidir. Burada bu üç karizmamızın varlığımız için gerekli olan dengesi ve farkındalığımızdaki ahengi mühimdir. “Gerisi sadece teferruattır.” deyip geçebiliriz…

Dikkat ederseniz bazen 1 var 2 yok, bazen 2 var 1 yok örnekleri üzerinden gidiyoruz. Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Başka yerlere bakmaya da gerek yok bunun için. Sadece kendimize ve yakın çevremize baktığımızda sayısız örnek görürüz zaten.

Peki, Ruh, Beden ve Akıl Karizmalarının üçü de ideal veya ideale yakın olan insanlar yok mudur? Elbette vardır. Kendisi ile barışık yani kendi kendisinin farkında olan; huzurlu, mutlu, başarılı, akıllı, paylaşımcı, vermeyi bilen, empatisi yüksek, kendine, hayata ve çevresine “değer” katabilmiş olan, üreten; bedeni, aklı ve ruhu ile kendini aydınlatmış ve bu aydınlanmanın ışıltılarını çevresine de yansıtabilmiş olan insanlara bakın. Bunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Karizma veya Karizmatik sözcüklerini şimdi tekrar değerlendirelim. Kelimenin kökeninde var olan “zarafet, lütuf, güzel davranış” gerçeğini önce kendimiz için, sonra da diğer bütün insanlar için yeniden düşünelim. Aynı zamanda bir “sevgi ve hayranlık kazanma yeteneği” olan karizmalarımızın dengesine ve ahengine bu pencereden tekrar bakıp hayatımızdaki yerini yeniden gözden geçirelim.

Yaratıcımızın bize bahşettiği bu üç karizmamızın; beden, zihin ve ruh üçlemesi olarak kıymetini bilelim. Bu çerçevede benliğimizde oluşan “farkındalık”, hayatımızın gerçeği olsun. Seçeneklerimizi bu gerçeğe göre yeniden belirleyip yola çıkalım. Huzura ve mutluluğa doğru, karizmalarımızın farkında olarak yürüyelim. Göreceksiniz, o zaman “hedeflerimize” ulaşmamız hususunda daha başarılı olacağız''

İLGİLİ YAZILAR...

Osman Güzelgöz yazdı: İnsanlar–Roller ve İlişkiler

Osman Güzelgöz yazdı: Kaybetmek ve Kazanmak…

Güzelgöz yeni yazısı ile herkesi ağlattı

Güzelgöz yazı hayatına geri döndü!