Aydın Çubukçu, Göbeklitepe kazılarını yapan Klaus Schmitd'i farklı bir üslupla eleştirmesi nedeniyle tepki topladı.

Yazar Çubukçu, Evrensel gazetesinde yazdığı yazıda, "

Arkeolog Klaus Schmidt, 1995 yılında bir süredir küçük belirtiler, ipucu veren tanıklıklar üzerinden başlattığı Göbeklitepe kazı çalışmalarının şaşkınlık yaratan ilk sonuçlarını, bir o kadar şaşkınlık yaratan iddialarla birlikte açıkladı. Bunlar arasında en fazla ilgi gören, en fazla tartışmaya açık olanı “Her şey dinle başladı” diye özetlenebilecek olanıydı. 12 bin yıl önce, henüz metal aletlerin ve seramiğin bilinmediği bir dönemde inşa edildiği anlaşılan yapılar, bu bilgilerin birleştirilmesiyle, insanların henüz “yerleşik hayata” başlamadıkları bir çağa ait olarak tanımlandı.

Problem burada başlıyordu: Yerleşik hayat olmadığı halde, yani varsayımsal olarak insanlar avcı ve toplayıcı olarak doğada serbestçe dolaştıkları bir dönemde nasıl olur da dinsel yapılar yapmış olabilirlerdi? Sonuç şu oluyordu: Demek ki her şeyden önce din vardı! Din kurucu bir ögeydi ve insan soyu dindar olduktan sonra kentler kurmuş, bir arada yaşamaya başlamışlardı!

BU NASIL TARİH?

K. Schmidt, kutsal kitap arkeolojisi denilen akıma itibar eden bir arkeolog gibi görünüyordu. Bir açıklamasında “Âdem ile Havva’nın cennet bahçesini buldum” bile demişti. Tevrat ve İncil’in efsanelerinden yola çıkarak tarih yazmaya kalkışanlar gibi, bu kitaplarda adı anılan kentleri arayanlar ve bir kent kalıntısı bulduklarında ona buralardan alınmış adları veren arkeologlar da vardı. Bu “dayanaklar ve kanıtlar” pek çok olayın ve kalıntının anlamlandırılmasında kullanılıyordu, hâlâ bu yolda yürüyenler var.1

Schmidt, henüz Göbeklitepe civarında yerleşim kalıntısı bulunmamasını da görüşlerini destekleyen bir bulgu olarak değerlendiriyordu. “Kimselerin yerleşik hayatının olmadığı bir yerde tapınağın ne işi var?” diyordu. Öyleyse, kent, dinden sonra gelmişti! Bu görüş, insanın toplumsal evrimini belli bir merkezden hareket ederek doğrusal bir gelişme olarak açıklayan anlayışa da uygundu ve magazin medyasına epeyce malzeme sağladı. Tarihin sıfır noktası bulunmuştu, dinin kurucu öge olduğu kanıtlanmıştı, “uzaylıların” varlığı bir kez daha doğrulanmıştı, vs. vs. Öyleyse tarih yeniden yazılmalıydı!

TARİH BİLİMİ NE DER?

Elbette masaldan arınmış bir tarih yazılmalı. Örneğin “sıfır noktası” gibi saçmalıklara itibar edilmemeli. Milyonlarca yıl sürmüş bir evrim sürecinde 12 bin yıl öncesi neden başlangıç olsun ki?

Sonra, kalıplara itibar etmeyen bir somut durum çözümlemesi yapılmalı. Tarihi bütün insanlık için ortak “çağlar dizilişi” gibi düşünmek bu kalıplardan en tehlikelisi. En genel hatlarıyla toplumların evriminin aşamaları hakkında bir şeyler söylenebilir, ama bütün toplumların aynı anda aynı aşamalardan geçerek geliştiği sanılırsa, bu “Avcı ve toplayıcılar neden böyle yapılar yaptı” sorusunun içinden çıkılamaz. Yeryüzünde aynı anda farklı çağlar yaşayan toplumlar her zaman olmuştur. Günümüzde bile bazıları “uzay çağı” yaşarken, bazıları hâlâ avcı-toplayıcı hayatlarıyla mutlu olabiliyor! Tarih bilimi, buna “eşitsiz gelişme yasası” diyor. Göbeklitepe halkı kalıpçı tarihçilerin sonradan kendilerini yerleştirmek istedikleri şemayı bir biçimde reddetmişlerdi! Yeryüzünün büyük bölümünde çeşitli insan türleri, birbirine hiç benzemeyen avcı-toplayıcı yaşamlar sürdürürken, onlar yerleşmiş ve taşı işlemeyi öğrenmiş, bir inanç sistemi geliştirmişlerdi.

Schmidt ve benzeri masal kazıcıları, Göbeklitepe’nin dünyanın merkezinde yalnız başına durduğunu düşündüler. Benzersizdi, tekti, çevresinde yerleşim yoktu! Bu aceleci yargı sonradan çöktü. Göbeklitepe çevresinde insanların kendileri için konutlar yaptıklarını, yani yerleşik bir yaşam sürdürdükleri açığa çıktı.

Üstelik biricik de değildi, Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesinde 2014 yılında Harbetsuvan Tepesi’nde başlatılan kazı çalışmaları benzer yapılar ortaya çıkardı. Urfa coğrafyası, Nevali Çori, Karahan Tepe, Taşlı Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe, Ayanlar Höyük, Hamzan Tepe, Yeni Mahalle (Balıklıgöl Höyüğü) ve Kurt Tepesi gibi aralarında kilometrelerce uzaklık ve zaman farklılıkları bulunan benzer yerleşimler ve tapınaklar barındırıyor. Hatırlayalım, Göbeklitepe 3 bin yıl boyunca kendisini inşa eden insanlara hizmet ettikten sonra (Kim bilir belki de farklı bir inanca sahip başkaları tarafından) toprağa gömülerek terk edilmişti.

Binlerce yıla yayılmış, çok ilginç ve henüz sırlarla yüklü bir yerleşim coğrafyasından söz ediyoruz. Ahmet Uhri gibi gerçek bilim insanları bu geniş bölgede tahıl tarımı yapıldığını, yaban buğdayın evcilleştirildiğini ortaya koydular. Belki henüz hayvan evcilleştirmeyi gerekli görmemişlerdi, ihtiyaçları olmamıştı. Ama kendilerini bağlı hissettikleri bir inanç sistemine, öyleyse, kendilerine inanç vazedenlerin başta olduğu bir yönetme ve yönetilme sistemine de sahiptiler. İş bölümü, uzmanlaşma gibi toplumsal sınıf ayrışmasına karşılık düşen bir yaşamları olduğu kuşku götürmez. Büyük olasılıkla aralarında bir tür ticaret de yapıyor olmalılar.

Bu parçaların birleştirilmesi, ortaya binlerce yıl orada var olmuş yerleşik bir toplum yaşamı görüntüsü ortaya çıkarır. Orada birbirinden habersiz rastgele yaşayıp göçmüş taş dikmeye meraklı acayip varlıkların her nedense bıraktıkları izlerden değil, kendilerine özgü bir toplumsal sisteme sahip insanların kurduğu bir ülkeden söz etmek gerekir." diye yazı yazdı. 

Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın

ÇİĞDEM SCHMIDT YAZAR ÇUBUKÇU'YU SOSYAL MEDYA'DA YERDEN YERE VURDU
Bunun üzerine sosyal medya hesabından paylaşımdan bulunan Klaus Schmidt'in eşi Çiğdem Schmidt, "Klaus Schmidt’ e masal kazıcısı, kutsal kitap arkeoloğu diyen bu densiz metni paylaşıyorum iğrenerek. Bir Göbekli Tepe yazısını haberini onu incitmeden yazamazlar çünkü. Klaus cenneti buldum demiş, Ahmet Uhri gibi gerçek bilim adamları ise gerçekleri ortaya çıkarmış. Kim bu Ahmet Uhri? Özdoğan- Karul ekibinden değilse şaşırayım. Bir bitin susun, Klaus’ un hatırasını incitmeyin artık." diyerek sert çıktı.

SCHMIDT BUGÜN'DE BAŞKA BİR PAYLAŞIMLA CEVAP VERDİ

Bir arkadaşının yazsından alıntı yaparak söze başlayan Çiğdem Schmidt, "Bir arkadaşımın da dediği gibi “ her satırı kepazelik” olan bir yazıyla üzgünüm bugün, bir sürü hakaret var Klaus’ a karşı. Aşağıdaki iki paragraf özellikle sürekli gözümün önünde. Bir gazeteci bilmediği bir konuda sadece gazete haber başlıklarını okuyarak bir şey yazmış, bu zaten korkunç bir şey, bunun ötesinde şahane bir insanın, hayatını bilime araştırmaya adamış bir insanın hatırasını zedelemiş. Tüm bunların da ötesinde beni daha da rahatsız eden gazetecinin yazdıklarının ardında gördüğüm bazı meslektaş bile demek istemediğim insanların etkisi.
Bilmeyenlere bir kez daha:
Göbekli Tepe üzerinden Adem ile Havva ve cennet hikayesi bir gazeteci uydurmasıdır, Klaus ilk haberlerden itibaren bunun karşısında durdu, oysa Urfa bu hikayeyi çok sevmişti, Klaus hayır yok böyle bir şey dediğinde çok tepki aldı, her şeye rağmen, böyle bir şey olmadığını, Göbeklitepe'nin bu tür hikayelere ihtiyacı olmadığını yorulmadan anlattı.

Tarihin sıfır noktası bir reklam sloganı. Kimden çıktı bilmiyorum. 2007 ya da 2008 yılında kazı sezonu için Urfa ya döndüğümüzde her yerde bunu yazan panolar vardı. Tarihin sıfır noktası gibi bir şeyin Klaus tarafından söylendiğini iddia etmek büyük hakarettir.

Röportajlarda çok sıkıştırırlardı, ama GT dünya tarihini değiştirdi diyerek , “dünya tarihi bir ansiklopedi ise GT ile yeni bir fasikül kattık” derdi.

Nevalı Cori’ de çalışırken buranın tek olamayacağını düşünerek araştırmaya başlamıştı, bu süreç onu Göbekli Tepe’ ye getirdi. Göbekli Tepe’ nin coğrafi konumu, neolitik dönem için alışkın olmadığımız geniş alanı, su kaynaklarından uzaklığı yerleşim yerinden farklı olduğunu gösteren ilk saptamalardı. Daha sonraki yıllarda kazı sonuçları, jeomanyetik ve georadar ölçümleri bunu doğrulayan sonuçlar getirdi, Klaus’da bunları yayınladı, araştırmalarını paylaştı.
Bir bilim adamını yaptığı iş ile, yayınları ile takip edebilir, çok istiyorsanız eleştirirsiniz.

O kadar yoruldum ki bu küstahlıklardan artık cevap ve tepki vermeye gücüm azaldı. Lanet olsun." diyerek sert tepki gösterdi.

AYDIN ÇUBUKÇU KİMDİR?

1947 Sivas doğumlu olan Çubukçu, İlkokulu Deniz Gezmiş ile aynı sınıfta Sivas Selçuk İlkokulu'nda okudu. 1968'de Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğrenciydi. Türkiye'deki 68 kuşağı içerisinde yer aldı. Devrimci Gençlik Federasyonu'nun genel yönetim kurulu üyeliğini, Evrensel Dergisi Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.