DÜNYA, yeniden şekillendiğini artık gizlemiyor.

Türkiye, içinde bulunduğumuz son dönemeçte kendi menfaatleri doğrultusunda nerede duracağını belirmek üzere bir karar ve inşâ seyrine girmiş durumda.

Küresel güç, Türkiye’nin bu karar ve inşâ seyrine müdâhil olmak adına yeni stratejiler plânlıyor.

Kâinatın dinamizmi, sahip olduğu ivmeyi insana da kazandırıyor; hiçbir şey bulunduğu gibi kalmıyor.

Madem böylesi bir hareket ve bir devinim söz konusu, öyleyse bir nefes sonrasında karşılaşacağımız yeni gerçekliklere uyum sağlamak ve oluşan yeni zemine uygun davranış geliştirmek üzerine fikriyat geliştirmeliyiz; zira ancak bu şekilde beka sorunu aşılır.

Söz konusu gerçeklikleri kendi eksenine oturtmaya çalışan neo-liberal zihniyet sahipleri ile millî tavır sahiplerinin arasında süregelen mücadele sırasında oluşan tablo, neo-liberal düşünce tarafının iflas ettiğine işaret ediyor.

Neo-liberalizm, yalnız parayı kontrol etme adına geliştirdiği düşünceler boyutunda değil, siyâsî politika boyutunda da iflasa uğramıştır.

Bu müflis aklın karşısında durarak mücadele direncini ayakta tutan Türkiye’nin önemi büyüktür.

Bu kıymete haiz Türkiye için geçilecek en kritik bent ise “2019 seçimleridir”!

Özellikle 1939 sonrasında kurulan Batıcıl hegemonyanın bugün kırılmasına tahammül edemeyen güruh, bahsettiğimiz bendi sağlam şekilde muhafaza etme adına tüm imkânlarını seferber etti.

Ancak bu bendi aşmaya muvaffak olan fikir ve hareket, hususiyetle 2002 yılında millî iradenin birlik, kardeşlik, istiklâl, istikbâl ve istikrar kararlılığıyla çeperlenerek büyüdü.

Bu büyümeyi fark eden, hatta çok daha evvelinden öngören Batı ve özellikli büyük güçleri, Türkiye’yi kendi kurguları nispetince yanlarına almayı, yanlarında tutmayı, kendi taraflarına âdeta mahkûm etmeyi arzu ettiler.

Hâlâ bu arzu içerisindeler!

Fakat ne tuhaftır ki, kendilerine müttefik olmasını istedikleri Türkiye’yi terör ve ekonomik darboğaz gibi kafeslere almak istiyorlar.

“Türkiye hem müttefikimiz olup yanımızda bulunsun hem de terörle uğraşıp oyalansın, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı kendi elinde kalmasın” gibi bir fikirle yaşıyorlar.

Bu ne yaman çelişkidir!

Bu çelişkili akıl, kaybetmeye ve iflasa elbette mahkûm olacaktı, oldu da.

Bugün Sayın Erdoğan liderliğinde bağımsızlıkçı politikaları ortaya koyan ve hangi zeminde duracağına artık Batı yerine kendi karar verip kendi tarifini kendi yapan bir Türkiye var.

Sayın Erdoğan diyor ki: “Biz, Batı’nın tarif ettiği biçime sahip bir ülke değiliz, olmayacağız! Biz, kendi kendimizi tarif edeceğiz!”

Bu eksende Türkiye, dünyayı doğru okumaktadır.

Zira neo-liberal politikaların çöktüğü ve yeni tanımlamaların geliştirilmeye çalışıldığı bir zeminde ya yapılmış tarife uyarsınız ya da kendi tarifinizi kabul ettirirsiniz!

Dünyanın cazibe merkezi üretimden ticarete, sanattan yatırıma, nüfustan spora yeniden Doğu’ya kaymaktadır.

Bu yörünge oluşumunda Türkiye’nin jeopolitik ve sosyolojik mânâda Batı’yı Doğu’ya ve Doğu’yu Batı’ya eklemleyen, Doğu’dan Batı’yı ve Batı’dan Doğu’yu ayırmayan siyaseti kendisine temellendirmesi şarttır.

Söz konusu siyaseti teorik ve pratik çerçevede kurgulayacak, yorumlayacak ve dizayn edecek Türkiye, 2019 seçimlerine hazırlandığı süreci, millî anlayışın oluştuğu ve propaganda hâkimiyetinin sıfırlanıp sadece millî birlik ve kardeşliğin işlediği bir zemine inşâ edebilir.

2019’a yönelirken yaşanan bu inşâ sürecinde Sayın Erdoğan’ı anlamak ve onun hayâlini okuyabilmek, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın geleceği için çok kıymetlidir. 

Neo-liberalizmin kurguladığı plânda tüm etnik kimliklerin, mezhep ve meşreplerin ayrıştığı, yapay ulusların ve dolayısıyla yapay devletçiklerin yapılandırıldığı bir tablo ve böylece paramparça edilerek kolayca yönetilmek istenen bir dünya var.

Bu plân, “millî” kodlara sahip tüm milletleri ve dolayısıyla tüm devletleri tehdit etmektedir.

Bu tehdide karşı durmak ve itirazımızı fikir ve aksiyon ölçüsünde göstermek zorundayız.

İşte Sayın Erdoğan, bu itirazın başat temsilcisidir!

Bugün içeriden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışılan itiraz çığlığını yeryüzündeki tüm kulaklara duyurmanın yolu, 2019’un şifresini çözmektir.

Bu şifreyi çözmek için, Sayın Erdoğan liderliğindeki AK Parti kadrolarının, 2019’da gerçekleştirilecek üç seçimi de (yerel, genel ve başkanlık) büyük bir idrakle algılaması ve bu seçimlerde muvaffak olması önemli olacaktır.

AK Parti kadrolarının bunu başarmaya gücü, bilgisi, tecrübe ve kabiliyeti vardır.

Ve AK Parti kadrolarının bu etkenlerin yanında en önemli unsur olarak istiklâl ve istikbâl dâvâsına imanı vardır!

Sayın Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin yerel yönetimlerde gerçekleştirdiği format, stratejik yorgunluğu stratejik dinamizme dönüştürmeye yönelik bir işlemdir.

Ve bu işlem, 2019 kapısının kilidini kırıcı hamlenin ilk koçbaşı vuruşudur!

AK Parti kadrolarının ve milletimizin bu vurgudan çıkardığı bir ışık, bir ümit ve bir hayâli vardır.

Ben yürekten inanıyorum ki, 2018 yılının başlangıcı itibariyle tüm saha, bu ışık, bu ümit ve bu hayâlle dolacaktır!

***

@mkulunk: “Millî birliğimiz, bu toprakların yegâne teminatıdır!”