Muhterem Kardeşlerim…

Şu iki kişinin çıkardığı fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünyaya düşkün Âlim ve ilimsiz Sofu.

Ne söyleyeceğine ve ne zaman söyleyeceğine dikkat et! Kişinin kelâmı, aklının beyânı, faziletinin tercümanıdır.

Efendim;

Âlimlerin ziyneti; bilmiyorum demektir. Cahiller, atar atar söyler. Âlim, her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez. Her suale cevap vermek, bir Âlim için ahmaklık işaretidir.

İnsanların çektikleri sıkıntıların sebebi kötü din adamlarıdır. Kötü din adamları, mahsulün önündeki suyu kesmiş kayalara benzer. Suyu bırakmazlar ki mahsul sulansın, hayat bulsun. Taş oldukları için, kendileri de istifade edemez.

En iyi Âlim, en iyi insan nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil. Sakın ola ki, kendinizden bir şey söylemeyin. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Naklederseniz aziz olursunuz, nakle dayanmadan anlatırsanız rezil olursunuz.

Ehl-i Sünnet itikadını, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kıymetli eserlerini yayın. Doğru iman ibadet bilgilerini duymak insanların en tabii hakkıdır. Bu kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Âlim kimdir? Işığı karanlığı gören kimsedir. A’maya (kör olana) hep karanlıktır. Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden insandır, İslam Âlimlerinden nakil yapan kişidir.

Âlimleri hafife alanların ahireti, ümerâyı hafife alanların dünyası, dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır.

Ahirette en bedbaht insan, hak diye gidecek öbür tarafa, bir de bakacak ki bâtılla uğraşmış, yani Cenab-ı Hakkın razı olmadığı bir yolda bulunmuş, razı olmadığı, sevmediği, beğenmediği bir şekilde amel etmiş, eyvaah ne olacak benim hâlim şimdi diyecek. Hak, Ehl-i Sünnet itikadı ve gereklerini yapmaktır. Bâtıl, buna uymayanlardır.

Her ne olursa olsun, insanın iki şeyden birine tâbi olmak durumu vardır. Ya kendine tâbi olur, ya bir Âlime tâbi olur.

Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama bir Âlime tâbi olan, bir Âlimin sözüne mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan olgunlaşır, yavaş yavaş zamanla fazilet sahibi bir insan olur.

Çünkü tâbi olunca, adeta onun kalbi ile sizin kalbiniz arasında bir hat kurulur ve onun kalbinden fışkıran iman dolu ihlas, muhabbet, Allahü Teâlâ’ya karşı olan muhabbeti, Peygamber Efendimize olan tâbiiyeti size inikas eder, size de akseder.

Aynı, karpuzun güneşin karşısında olgunlaşması gibi olur da, karpuzun haberi bile olmaz.

Hiç kimse yağmura tepsi tutarak su biriktirmez. Cenab-ı Hak bu yağmuru toprağa indirir. Toprakta bu yağmur süzülüyor, kanallar meydana geliyor. Bu kanallar tekrar dünyaya çıkıyor. Tertemiz su belirli bir yerde toplandıktan sonra dağılıyor ve herkes bir musluğa gelip su içiyor.

Yani esasında her yere yağan rahmet, su, bir musluktan içilmek ihtiyacına haiz. Musluğa gitmeyen suya kavuşamaz. Onun için kavuştuğumuz muslukların yani Mezhep İmamlarımızın, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kıymetini iyi bilelim. Su orda var çünkü.

Evet su her yerde var ama dereden de akıyor, yoldan da akıyor, havadan da akıyor. Temiz su, kontrolden geçmiş sudur.

İdarenin tasdik ettiği, izin verdiği suyu ancak içebiliyorsun, diğerlerini mühürlüyorlar çünkü. Mühürlenmiş suyu içemezsiniz. Arzu ettiğiniz suyu içemezsiniz. Size verilen suyu içeceksiniz. Onun için bu suyun kıymetini bilin, bu muslukların kıymetini bilin. Ancak böyle kurtulmak mümkün olacaktır.

Allahu Teâlâ cümlemizi kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)