Muhterem Kardeşlerim…
Vaat etmek, söz vermek demektir. Söz vermenin başarıyla bir ilgisi yoktur. Söz verir de sözünde durmazsa, bunun neresi başarılı olur?
Efendim;
Geçmiş odaklı düşünmek yanlış değildir. Yaptığı işlerin muhasebesini yapmak, yapacağı işlerin başarılı olması için faydalıdır. Gelecek odaklı düşünse de, yanlış düşünüyorsa gelecek odaklı diye makbul sayılır mı?

“Başarılı insan çok çalışır, başarısız insan her zaman meşgul olur” deniyor ve sanki kelime oyunu yapar gibi, çok çalışmakla meşgul olmak farklı bir şey gibi gösterilmiş. Çok çalışır, ama lüzumsuz işlerde çalışıyorsa yine kötüdür. Faydalı iş ise, her zaman meşgul olmak kötü değildir. Her zaman boş durmak kötüdür. Boş duran insana şeytan musallat olur. Elbette iyi işlerle meşgul olmalıdır.
Başarının sırrı böyle birkaç kelimeyle, cümleyle ifade edilemez.

Merhum Enver Ören abi, başarıyı, “Âhirette işe yarayan şeydir” diye özetlemişti. Başarıyla ilgili kendi görüşümüz değil, büyüklerimizin sözleri önemlidir. Şimdi onlardan birkaçını bildirelim:

Başarılı insanın vasıflarından bazıları şöyledir:
Güler yüzlü, tatlı dilli ve siyaseti güzeldir. Güzel siyaset, herkesin memnun olmasıdır. Güler yüz ve tatlı dil, hem bizi koruyan, hem de düşmanımıza bile zarar vermeyen, aksine onu ferahlandıran çok güzel bir huydur.
Günümüzün insanına verilecek en güzel hediyenin, güler yüz ve tatlı dil olduğunu bilir. Öfkelenmez, hiç sertlik göstermez. Güleryüz ve tatlı dil, zamanın cihadı ve başarının sırrıdır. Çok kimse öfke küpüdür. Geçimsizlikler, cinayetler, ailedeki bütün sıkıntılar hep bundandır.
İmanlıdır, adaletlidir, doğru ve fedakârdır. Birlik ve beraberliğe önem verir, hedefini iyi seçer.
Nefsini terbiye edip, çürütür. Tohumu toprağa atınca çürümeden ağaç meyve vermez. Nefis tohuma benzer. Nefsimiz çürüyünce meyve verir. Öyle insanı da herkes sever.
Günahlardan sakınarak sabreder, herkese iyilik eder.
Mütevazıdır. Tevazu göstereni Hak Teâlâ yükseltir. O tevazu ettikçe daha yükselir. Kibredeni alçaltır. O kibirlendikçe halk onu aşağı görür. Hele mahşer günü gururlu ve kibirliler, ayaklar altında kalıp, hakaret görür.
Din büyüklerimizin yoluna sarılır. “Sonra yaparım diyenler, işini sonraya bırakanlar helâk oldu” Hadis-i Şerifini bilir, işini geciktirmez, yarına bırakmaz. Araya sonra girince, o iş kaldı demektir, çünkü unuturuz, bir mani çıkar, hastalık olur, ölüm olur, bir daha o işi yapamayız.
Kalbini Cenab-ı Hakk’a döndürür ve güler yüzlü olur. Bu ikisi, başarının sırrıdır.
Mutlu, huzurlu ve sıhhatli olmaya çalışır.
İstişarenin önemini bilir ve sormadan bir şey yapmaz. Kendi başına hareket etmez, işin ehli olanlarla istişare eder.
Başarının sırrı, yapmak değil, sormaktır.
Hiç kimsenin kalbini incitmez. Bir hizmet, bir iş yaparken, gıybetle, dedikoduyla, iftirayla, münakaşayla, sertlikle kimsenin kalbini incitmez. İnsanların kalbini kırıp, kul hakkına girdikten sonra, yaptığımız iyiliklerin hiç faydası olmaz. Sevaplarımız hak sahiplerine verilir, bu da az gelirse, onların günahlarını yükleniriz. İşte buna iflas denir.
Her zaman, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” Hadis-i Şerifine uygun hareket eder.
İş yaparken, teklif getirirken yeni alternatifler üretir. Daima yeni durumlara uyum sağlar.
Kanunsuz iş yapmaz.
Herkese iyi davranır, saygılı, edeplidir.
Kimseyle tartışmaz. Münakaşaya girişmez, bilir ki, tartışma dostun dostluğunu giderir, düşmanın düşmanlığını artırır.
Kısa ve net konuşur, işi sürüncemeye bırakmaz.
Başarılarını Allahü Teâlâ’dan, başarısızlıklarını günahlarından bilir.
Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul eder. Söyleyene değil, sözüne bakar.
Söz dinler. İşi bilen değil, peki diyen kıymetlidir. Söz dinlemeyen, kabiliyetli olsa da başarılı olamaz.
Acele etmez. Acele eden, hata yapar. Ağır ve temkinli hareket eden, ya isabet kaydeder veya isabete yaklaşır. Acele şeytandandır. Temkinli hareket Rahman’dandır.

Başarılı kimse, eğer idareci ise:
Her işi kendisi yapmaya çalışmaz, bunun yanlış olduğunu bilir. Çalışanlara tam yetki verir. Böyle tam yetkiyle çalışanlar başarılı olur.
Herkesin fikrine saygı duyar, sabırla dinler. Sonunda da doğru olanı söyler.
Elemanların getirdikleri teklifleri, uygunsuz olsa bile, takdirle karşılamaya çalışır.
İşi ehline verir.
Elemanlardan önce kendine çeki düzen verir. Başkasını düzeltmek isteyenin, önce kendini düzeltmesi gerektiğini bilir. Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hiç terbiye edemez.
Her iki taraf dinlenilmeden, karar vermez.
Maiyetiyle yani emri altındakilerle laubali olmaz, ciddi ve mert olur.
Özür dileyenin özrünü kabul eder.
Hedefi vermektir. Liderlik vermek sanatıdır. Başarının sırrı vermektir. Almayı düşünen kaybeder.
Yerinde ve ihtiyaç kadar müdahale eder. Çok fazla müdahale başarıyı önler.
Kabiliyetli, iyi yönetici, şahsa göre uygun iş verir. Onun kendiliğinden iş yapmasını beklemez.
Kibirlenmez. Maiyetine karşı kibirlenen, zayıftır, boştur. Âcizler kibirli olur.
Maiyetine kendini sevdirir. Maiyeti kendisini sevmiyorsa, ondan çekiniyorsa, uygun tekliflerde bulunamıyorsa, o yöneticiye iyi denmez.
Hevesleri hep canlı tutar. İnsan çalıştırmanın temel şartı, heves kırmamaktır.
Yukarıda sayılanları yapmayan veya yapamayan insan da başarılı olamaz.

İki başlı idare

Başsız olmak kötü olduğu gibi, iki başlı olmak da kötüdür. İki başlı iş, doğru yürümez. Şef, müdürden daha bilgili, daha tecrübeli olsa da, kendi başına emir vermesi yanlış olur. Emir vermekten hoşlanmak, bir hastalıktır. Büyüklerimiz, “İnsanı en son terk eden kötü huy, emretme, şef olma arzusudur. Bu arzu çıkmadan, can çıkmaz” buyurmuştur. Demek ki, şeflik arzusu son nefese kadar devam ediyor. Bundan çok az kimse kurtulur.

İki âmir, iki baş olmaz. Atalarımız tecrübeleriyle bunu tespit edip, veciz sözlerle bu gerçeği dile getirmişlerdir. Birkaçı şöyledir:
İki kaptan bir gemiyi batırır.
İki cambaz bir ipte oynamaz.
Bir çöplükte iki horoz ötmez.

Yapılacak iş, durumu müdüre bildirmektir. Müdür de, bir çare bulamazsa, ancak o zaman patrona bildirilir. İşlerin iyi yürümesi için, müdür kötü de olsa, herkesin ona itaat etmesi şarttır. Yine atalarımız, “İki kıbleli din olmaz” buyurmuşlardır. İki kıbleye dönülmez demektir. Bir de, “İki el, bir baş içindir” buyuruluyor. “Elemanların, memurların, kötü olsa da, müdüre itaat etmeleri gerekir” demektir. Bu konuda iki Hadis-i Şerif meali şöyledir:
“Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, amirinize itaat edin!” [Müslim]
“Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, amirinize itaat edin!” [Buhari]

Kur’an-ı Kerimde de tek ilahın öneminden bahsedilir. Birden fazla ilah olunca, arada anlaşmazlıklar çıkar, Kâinatın düzeni bozulur. Bir ayet-i kerime meali şöyledir:
“Eğer her ikisinde [yer ve gökte] Allah’tan başka ilah olsaydı, [aralarındaki ihtilaf yüzünden] yer ve gök harap olup giderdi.” [Enbiya 22]

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)