Muhterem Kardeşlerim…

İslam Âlimlerinin büyüklerinden ibni Hacer-i Mekki hazretleri bir fetvasında buyuruyor ki:

İslam Âlimlerinin tefsirlerinden almayıp da, kendi anladığını ve kendi görüşlerini tefsir olarak yazan ehliyetsiz kimselerin tefsirlerini milletin önüne sürenlere mahkemeler mani olmalıdır! Böyle nakli esas almayan tefsirler bâtıldır, bozuktur. Bu tefsirleri milletin önüne süren din adamları sapıktır. Başkalarını da doğru yoldan saptırmaya çalışmaktadır. (Fetava-yı hadisiyye)

Efendim;

Tefsir, akla değil, nakle dayanır. İslam Âlimlerinin, Peygamber Efendimizden ve Eshab-ı Kiramdan alarak yaptıkları tefsirlere aykırı tefsir yazan, küfre düşer.

Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:

“Kur’an-ı Kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.” [Mek.Rabbani 234]

Bir kimse, kendi görüşüne göre Kur’an-ı Kerime mana verse, verdiği mana doğru olsa da, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata etmiş olur. Verdiği mana yanlış ise kâfir olur. (Berika)

Mezhepsizler, bu inceliği anlayamadıkları için, “Herkes Kur’an okumalı, dinini bundan kendi anlamalı, mezhep kitaplarını okumamalı” diyerek, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarının okunmasını yasak ediyorlar.

Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:

“Kur’an-ı Kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir.” [Nesai]

Her tefsiri herkes anlayamaz. Kur’an-ı Kerimi tercüme etmenin imkânsız olduğu yukarıda bildirildi. Ancak tefsiri yapılabilir. Tefsir yapmak da büyük iştir. Bir Hadis-i Şerifte, “Kur’an-ı Kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur” buyuruldu. O halde tefsir denilen her kitaba güvenmemelidir!

Kur’an-ı Kerim ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek, sayısız acayip hâller bulunan engin bir denizdir. Ondaki her ilmi öğrenmek, sırrına erişmek imkânsızdır. (Mevduat-ül-ulum)

Kur’an-ı Kerimin hakiki tefsirini yapan, doğru manasını veren, ancak Muhammed aleyhisselamdır, Onun Hadis-i Şerifleridir. Bu Hadis-i Şerifleri de, ancak Eshab-ı Kiram ve Müctehid İmamlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu Âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu halde, Kur’andan ve Hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dinini, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarından hazırlanan ilmihâllerden öğrenmelidir.

Bâtıniliğe sapmamalı

Hadis-i Şerifte, “Kur’anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur” buyuruluyor. Hadis-i Şerifleri de kendi görüşüne göre açıklamak sapıklıktır. Hâşâ Peygamber Efendimiz bilmece gibi Hadis-i Şerif mi söylüyor. Her dilde deyimler vardır. Bunlar kelimelerin ifade ettiği anlam değil, cümlenin ifade ettiği anlam esas alınır. Bunu caiz olmayan tevil ve yorumla karıştırmamalıdır.

Mesela kaş yapayım derken göz çıkarmak deyimin de, ne kaş ne de göz ile ilgisi vardır. Bir iş yapılırken daha büyük zarara uğramak kastediliyor.

Mesela Kur’an-ı Kerimde, “Sen ölülere işittiremezsin” buyuruluyor. Buradan ölüler işitmez anlamı çıkarılmaz. “Sen ölüye işittiremezsin” mealindeki Âyet-i Kerimede, diri olup, gözü kulağı ve beyni olan kâfirler ölülere benzetilmiştir. Yani “Ölü kalbleri [kâfirleri] imana kavuşturamazsın” demektir. Nitekim, Bekara Suresinin, “Kâfir, sağır, dilsiz ve kördür, anlamazlar” mealindeki 171. Âyet-i Kerimesi de böyledir. Yani “Kulakları var, hakkı işitmezler, gözleri var, hakikati görmezler” demektir. Yoksa kâfirler, bedenen de sağır, dilsiz ve kör demek değildir. (Beydavi ve diğerleri)

“Ölülere işittiremezsin, ancak Âyetlerimize iman edenlere işittirebilirsin.” [Rum 52,53]

Fatır Suresinin “Diri ile ölü [Mümin ile kâfir] bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin [imana kavuşturamazsın]” mealindeki 22.Âyet-i Kerimesinde de, kâfirler, ölülere benzetilmiştir. (Beydavi)

Neml suresinde, “Sen ölülere işittiremezsin” buyurulduktan sonra, “Sen ancak âyetlerimize iman edeceklere işittirebilirsin” mealindeki 80 ve 81. Âyet-i Kerimelerinde de, kâfirlerin işitmeyeceği, yani hakkı kabul etmeyeceği, ancak iman edeceklerin işitecekleri açıkça bildirilmektedir.

Milel-Nihâl kitabında diyor ki:

“Şiiler yirmi fırkadır. Onsekizinci fırkası, İsmaili fırkasıdır. Bu fırkaya, Bâtıniyye de denir. Bunlar, Kur'an-ı Kerimin zahiri, yani anlaşılan manası olduğu gibi, bâtıni, yani gizli, iç manası da vardır. Bâtıni manası lazımdır, zahiri manası lazım değildir diyorlar. Bu ise küfürdür.”

Müslümanlar bâtıniliğe sapmamalıdır. İslam Âlimleri Âyetlere ne anlam vermişse, onu bildirmeli, kendiliğinden bir şey ilave etmemelidir.

Dabbetülarz denilen hayvan, aids hastalığı değildir. Veya bir sapığın dediği, falan İngiliz, yani insan değildir. Dabbetülarz hayvandır. Özellikleri ve yapacakları da bildirilmiştir. Güneş batıdan doğacak demek, Avrupa Müslüman olacak demek değildir. Dünya kendi yörüngesinden çıkacak başka yörüngeye girecek, şimdikine göre ters dönecek, yani Güneş batıdan doğacaktır. O zaman tevbe kapıları da kapanmış olacaktır.

Asra uygun tefsir olur mu?

“Zamanımıza, asrımıza uygun olarak yeniden tefsir yapmak lazımdır” diyenler oluyor.

Konu ile alakalı olarak Şevâhid-ül-Hak kitabında deniyor ki:

Zamanımıza, asrımıza uygun tefsir lazımdır sözü doğru değildir. Tefsir Âlimleri, Resûlullah Efendimizden ve Eshabından gelen haberleri yazarak tefsir yaptılar. Bunların tefsirleri her asra uygundur ve kâfidir. Kur’ân-ı Kerimin emirleri, her asırdaki her insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka manası yoktur. Kur’ân-ı Kerime inanan ve uymak isteyen bir Müslüman, her aradığını, mevcut tefsirlerde bulur. İslâmiyet’e uymayan bir zındık, bozuk isteklerini, bu tefsirlerde elbette bulamaz. Aklımıza ve asrın isteklerine uygun tefsir yapmak caiz değildir. Cahil, ahmak kimseler, kısa akılları ile yeni tefsir yaparız diyorlar. Tefsir yapabilmek için çok şartlar vardır. Bu şartların başında, “Zamanların en iyisi, benim zamanımdır. Ondan sonra hayırlısı, benim asrımdan sonra gelen asırdır. Sonra da, ondan sonra gelen asırdır” Hadîs-i Şerifi ile övülmüş olunan asırlarda bulunmak lazımdır.

Tefsir Âliminin, Nâsih ve Mensûh olan Âyet-i Kerimeleri de bilmesi lazımdır. Kur’ân-ı Kerimde yüzdokuz adet nesh edici Âyet bulunduğu, Hadîkada yazılıdır. Şimdi, kendi görüşleri ile tefsir kitabı yapanlarda bu şartların hiçbiri yoktur. Fikirleri bozuyor, Ehl-i Sünnet Âlimlerine karşı geliyorlar. Ehl-i Sünnet olduklarını bildirerek, bozuk inanışlarını her yere yayıyorlar. Ehl-i Sünnet olan din adamları bunları okuyunca, bozuk olduklarını hemen anlıyor. Zındık olduklarını, Ehl-i Sünnet olmadıklarını Müslümanlara anlatıyorlar. Fakat cahiller, eğriyi doğrudan ayıramayıp aldanmaktadırlar.”

Hadîkada bildirilen;

“Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görecektir” Hadîs-i Şerifi, böyle bozuk din adamlarını haber vermektedir.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)