Zamanımızın en kötü insan hastalıklarından birisi ifrat- tefrit hastalığıdır. Her şey siyah ve beyaz. Ortası, arası hiç yok sanki. Sevmediğimiz veya partimizden, takımımızdan olmayan birisi ne yaparsa yapsın, ağzı ile kuş bile tutsa bu hastalığa yakalanmış birisi için her zaman kötüdür. İyi yönleri varsa da, güzel işler yapsa da kötüdür. Kendi yakını, partisinden veya takımından birisinin ise kötülüklerini, yanlışlarını görmez bu hasta kişiler. Kendisinden olanın her şeyi iyi, kendisinden saymadığı kim olursa ve ne yaparsa yapsın kötüdür. 

Bölgemizde yaşanan deprem ve sonrasında şehrimizde yaşanan sel felaketinde bunu bir kere daha gördük ve yaşadık. Bu ifrat ve tefrit hastaları piyasaya dökülüp her şeyi karalamaya, yok saymaya, sanki yapılan hiç ama hiç iyi bir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştılar. Özellikle sosyal medyayı bu hastalık için kullananlar öylesine kara ve kötü tablolar ortaya koydular ki şaşırmamak ve üzülmemek elde değil. 

Yaklaşık 40 günden bu yana gecesini gündüzüne katarak, adeta insan üstü bir gayret gösteren özellikle de Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül bence asla hak etmedikleri şekilde hakarete ve iftiraya uğradılar. Hem depremde hem de sel felaketinde sürekli halkın arasında ve sorunla alanlarda çalışanları ile beraber yaşayan Başkana belki de sayıları çok olmayan ama sesleri çok çıkan bu kişiler tarafından sürekli olarak eleştiri yapıldı. Her şeyi kötü yaptıkları yazıldı, konuşuldu. 

Hadi muhalefet partileri temsilcilerini, vekillerini anladık diyelim. Onlar bu seçim ortamında Vali üzerinden hükümeti, devleti, Zeynel Başkan üzerinden de iktidarı zayıflatmak ve kötülemek istiyor diyebiliriz. Bunların içerisinde de maalesef çok sayıda ifrat tefritçi var. Devlet hiç yoktu diyebiliyorlar. Hiçbir şey yapılmadı diyebiliyorlar. Devlet adına canla başla çalışan insanlara, görevlilere de aslında kötü muamelesi yapıyorlar. 

Mesela bu kişiler ve muhalifler “Aslında herkes elinden geleni yapmaya çalıştı, çalışıyor. Ancak şu şu alanlarda eksiklikler vardı. Bazı konularda yetersiz kalındı. Şöyle yapılsaydı daha iyi olurdu…” diyebilseler hem bu hastalıktan kurtulmuş olacak hem de sözleri, paylaşımları daha inandırıcı olacaktı. Her şeyi inkâr etmek, yok saymak ve kötülemek yerine yapılanı ve yapılmayanı objektif olarak ortaya koymaktır önemli olan.  

Önemli olan sorunların daha büyük boyutlu felaketlere dönüşmemesi için, çalışmak, çalışanlara katkı sunmak, çözüm ortaya koymak ve herkesin kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Ancak böyle yapılırsa el birliği ile bu felaketin yaraları sarılabilir. Yapılan hiçbir iyi işi görmezden gelerek yapılan eleştiri hem doğru hem de etkili olmaz zaten. Bunlar muhalif elbette böyle söyleyecekler deyip geçilir.

Şimdi gelelim olayın ve bu konunun başka bir yönüne. 
Şanlıurfa’da yaşanan son felaketler sırasında ve sonrasında bir kesimde sanki hiçbir eksik ya da yanlış yokmuş gibi sürekli savunmaya geçiyor. Bizimkiler her şeyi mükemmel yaptı deniliyor. Öyle olmadığı görülünce de bu söylenenlerin de hiçbir etkisi kalmıyor doğal olarak. 

“Biz gece gündüz çalışıyoruz. Her yere ve herkese ulaşmak için canla başla uğraşıyoruz. Bu arada elbette eksiklerimiz, yanlışlarımız ve yetersizliklerimiz de olabilir. Çünkü felaket çok büyük, çok kapsamlı. Halkımız samimiyetimizi ve gayretimizi görecektir. Varsa çözüm önerisi ve samimi fikirleri olan herkesi bize yardımcı olmaya çağırıyoruz.” diyebilseler daha inandırıcı ve etkili olacaklar. Bu kesimdeki insanlar da çok iyi niyetle ve samimi olarak yapılan eleştirileri o hastalıklı eleştirilerle bir tutuyor ve toptan reddediyor. Oysa samimi olanla olmayanın sözlerini, paylaşımlarını, eleştiri ve önerilerini diğerlerinden ayırmak gerekiyor. 

Bir tarafın her şey kötü, hiçbir şey yapılmadı bağırtıları diğer tarafın biz her şeyi mükemmel yapıyoruz savunmasına çarpıyor ve olan vatandaşa, mağdur ve mazlumlara oluyor. 

Bir de tam böyle bir karmaşa ve kaos ortamında üst düzey yetkililerin konuştuklarına çok özen göstermesi gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanı Kirişçi’nin “Evet 15 kişi hayatını kaybetti ama toprak da suya kavuştu!” sözleri buna en iyi örnektir. 

Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül bu konuda çok özenli ve dikkatli davranıyor. Hiç polemiğe girmeden işini yapmaya çalışıyor. Sürekli olarak halkın içerisinde kalıyor. Yaptığı her şeye kötü diyenlere cevap yetiştirmiyor. Bu çok ağır yükün altından kalkmaya çalışırken yanlış anlaşılmaya, çarpıtılmaya sebep olacak söz ve paylaşımlardan uzak duruyor.

Kimsede kötü niyet aramıyoruz elbette. Fakat sorumluluk sahibi olanların, devleti temsil edenlerin mümkün olduğu kadar az ve öz konuşup çok çalışması ve yaptıkları ile fiilen konuşması daha iyi olur diye düşünüyorum. 

Yapılanları görebilmek, iyi yapılanı alkışlamak, teşekkür etmek çalışanı motive eder. Gücüne güç katar. Daha çok gayret göstermesini sağlar. Her şeyi kötülemek ve yok saymanın ise hiç kimseye bir faydası olmaz. Bunun yerine eksikleri söylemek, çözüm önerileri ile sürece destek olmak gerekir. Herkes kendi üzerine düşeni yaparak çözüme katkı sunabilir.