Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.

Efendim;

“ Sağ veya sol ayakla girilir, sağdan başlanır, teke riayet edilir gibi şeylere önem vermenin iyi olduğu söyleniyor.”

Bunlara âdetle ilgili sünnet denir. Bunları yapmamak günah olmaz. Hatta mekruh bile değildir. Ancak, âdete bağlı şeylerde de Resulullah’a uymak, dünya ve ahirette, insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar.

Her işte Peygamber Efendimize uymaya çalışmak, hep Onu hatırlamak, Onunla rabıta kurmak gafletten kurtulmaya sebep olur. Müslüman her işte şuurla hareket etmeli, adımını nasıl attığını nereye attığını bilmelidir. Nereye hangi ayakla girilip hangi ayakla çıkılacağının şuurunda olmalıdır. Mutlak Müctehid olan İmam-ı Süfyan hazretleri, bir gün camiye girerken, şuursuzca adımını içeri atıyor, sonra bunun farkına varıp kendi kendine diyor ki: “Buraya bir hayvanı, bir öküzü de koysak ya sağ ayakla veya sol ayakla girer. Senin hayvandan farkın olmalıydı, hangi ayakla girdiğine dikkat etmeliydin. Bundan sonra senin adın sevr = öküz olsun.”

Gerçekten de öyle oluyor. Bugün bütün kitaplarda bu büyük zatın adı İmam-ı Sevri olarak meşhurdur. O halde her işte Resulullah’ın sünnetine uymaya çalışmalı. Sünnete uymak için, iyi, temiz işlere sağdan başlamalı, bir şey alırken teke riayet etmeli, yani 1,3,5,7 gibi tek olmasına gayret etmeli. Camide, evde, otobüste sağ tarafı seçmeli. Mümkünse kıbleye karşı oturmaya çalışmalı. Elimiz temiz de olsa, yemek yiyeceğimiz zaman elimizi yıkamalıyız. Yemeğe tuz ile başlayıp tuz ile bitirmeliyiz. Manevi temizlik gibi, maddi temizliğe de riayet etmeliyiz. Abdest alırken misvakla dişlerimizi temizlemeliyiz.

En az haftada bir Cuma günü gusletmeliyiz. Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek, koltuk, kasık temizlemek sünnettir. Daha fazla geciktirmemelidir. Kırk günü geçirmek ise günah olur.

Resulullah’a uymak için

Peygamber Efendimizden bin kadar mucize görüldü. Bu mucizelerin en kıymetlilerinden biri de, edepli ve güzel huylu olması idi. Resulullah’a uymak için şunları da yapmaya çalışmalıyız:

Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam vermeliyiz. Tokalaşmak için, önce biz elimizi uzatmalıyız. Günah olmayan her davete gitmeliyiz. Herkesle iyi geçinmeye, güler yüzlü, tatlı sözlü olmaya çalışmalıyız.

Resulullah Efendimiz, kendisine hizmet edenlere de çok iyi davranırdı. İnsanların başında bulunan kimsenin, Resulullah Efendimize uyarak, bunlardan gelen her türlü sıkıntılara katlanması gerekir. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Ama Âmirlerin katlanması ise daha güzel olur.

Herkese iyilik etmeliyiz. Nazik ve cömert olmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. İnsanlara acımalıyız. Bir kişinin bile Cehenneme gitmesine razı olmamalıyız. Herkese uygun bir din kitabı hediye etmeye çalışmalıyız. Kimseden bir şey beklememeliyiz. Az konuşmalıyız, dinlemesini bilmeliyiz.

Resulullah Efendimizin güzel huyları pek çoktur. Her Müslüman’ın bunları öğrenmesi ve bu güzel huylarla ahlaklanması gerekir. Böylece, dünya ve ahirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefaatine kavuşmak nasip olur.

M. Masum hazretleri buyuruyor ki:

“En büyük saadet, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü Teâlâ’nın seçtiği sevdiği insanların reisine uymak gerekir. Cennet nimetlerine kavuşmak, O’na tâbi olanlara mahsustur. Allahü Teâlâ’nın sevgisine kavuşmak için, O’na tâbi olmak şarttır. O’na uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. O’nun yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, O’nun hayat veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliya, O’nun sonsuz bahrinden bir yudum içmekle muradlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, O’nun hizmetçileri, göklerdekiler, aşıklarıdır. Her şey, bütün varlıklar, O’nun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, O’nun mübarek ruhundan feyz almışlardır. Allahü Teâlâ’nın varlığını O açıklamış, her şeyin yaratanı, O’nun rızasını almak istemiştir. O’na ve O’nun Âline ve Eshabına bizden dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun.” [c.1, m.10]

[Ey saadete kavuşmak isteyen akıl sahipleri! Bütün gücünüzle O’na tâbi olmaya çalışınız! Bu devlete, bu nimete mani olan her şeyden kaçınız! Harikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkiler, diplomalar ele geçirmiş olan bir fen yobazını, yani O’na tâbi olmak şerefinden mahrum olan bir cahili, bir gafili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felakete sürükleyeceğini ve hiç böyle gösteriş yapmayan, fakat çok dikkat ile ve titizlikle O’na tâbi olana inanmanın, O’nu sevmenin, felaketlerden kurtarıcı çok kıymetli ilaç olduğunu biliniz!]

Allahü Teâlâ’nın sevgili Peygamberine uymadıkça, Allahü Teâlâ’yı sevmek saadetleri ele geçemez. Kur'an-ı Kerimde mealen, “Allahü Teâlâ’yı seviyorsanız, bana tâbi olunuz! Bana uyanları Allah sever” buyuruldu. (A. İmran 31)

Allahü Teâlâ, Habibine böyle demesini emir buyurmaktadır. Saadete kavuşmak isteyen kimse, bütün âdetlerini, ibadetlerini ve alışverişlerini On’un gibi yapmaya çalışmalıdır! Bu dünyada, bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, bu kimseye sevimli ve güzel görünürler. Bu kimse, onları da çok sever, beğenir. Bunun gibi, sevgiliyi sevenler, her zaman sevilir. Sevgilinin düşmanları, sevenin de düşmanları olur. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak o yüce Peygamberi sevmekle ele geçebilir. Yükselebilmenin, ilerlemenin ölçüsü, bu sevgidir.

Allahü Teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü O’nda topladı. Eshab-ı Kiramın hepsi, O’na aşık idiler. Hepsinin kalbi, O’nun sevgisi ile yanıyordu. O’nun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. O’nun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler.

Allah’ı seviyorum diyenlerin, Eshab-ı Kiram gibi olmaları gerekir. Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hasıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki, “Bir kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin imanı tam olmaz” buyuruldu. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrumdurlar. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak gerekir.

Sünnetin dinimizdeki yeri büyüktür. Kur'an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki:

“O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.” [Necm 3,4]

“Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının.” [Haşr 7]

Hanefi bir kimse, ağzına burnuna su alıp denize girse veya duş altında yıkansa, gusletmiş olur. Ancak bir mazeret olmadan sünneti terk etmemelidir.

Dinimiz her şeyin en iyisini, en güzelini bildirmiştir. Bir kimse, madem ki gusledecektir, bunu en güzel şekilde yani Resulullah Efendimizin sünnetine uygun olarak yapmalıdır.

Mübarek ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak Sünnet-i Zevaiddir, yani müstehaptır. Müstehabı terk etmek günah olmaz. Mesela camiye sağ ayakla girmek müstehaptır. Bir kimse, sol ayağı ile camiye girse, günah işlemiş olmaz. Fakat bir başkası, “Sağ ayakla camiye girmek sünnettir, niçin sol ayakla girdin?” dese, o kimse de, “Sünnetse, sünnet, n’olacak yani” diye cevap verse, niyeti sünnete önem vermemek ise küfre düşer.

Başka bir kimseye, “O işi yapma, mekruhtur” dense, o da, “N’olacak yaparsam” diyerek mekruha önem vermezse Müslümanlıktan çıkar. Çünkü sünneti ve mekruhu bildiren Muhammed aleyhisselamı küçültmüş, O’nu beğenmemiş olur.

Peygamber Efendimizi beğenmemek, O’nu Peygamber olarak gönderen Allah’ı beğenmemek olur. Bir kimse, müstehapları yapmasa da, mekruh işlese de, bunların önemini inkâr etmemelidir. Farzlar da böyledir. Bir farzı yapmayan Müslümanlıktan çıkmaz. Fakat, “N’olacak farzsa farzdır” diyerek önemini inkâr ederse imanı gider. (Hadika)

Peygamber Efendimiz, Allahü Teâlâ’nın bildirdiklerinden başka şey söylemez, başka yol tutmaz. Peygamber Efendimizin kıldığı namazlar da, bizim kıldığımız sünnetler de Allah için kılınan namazlardır. Allah için kılınan sünnetlere, nafile namazlara şirk demek, Allah’ın Resulü’ne uyana müşrik demek olur. Peygamber Efendimizin yanlış bir şey söyleyeceğini düşünmek, Allahü Teâlâ’nın kelamını inkâr olur. Çünkü Allahü Teâlâ, “Resulüme uyan kurtulur” buyururken, buna inanmamak Allah’ı inkâr etmek olur. [Geniş bilgi için diğer maddelerdeki yazıları okuyunuz.]

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)