Muhterem Kardeşlerim…

Her Müslüman’ı yani din kardeşimizi görünce, “Benim mutlu olmam, Cennete gitmem bunun kalbini kazanmak ve duasını almakla olabilir” demeli ve ona iyilik ederek duasını almaya çalışmalı.

Kendini, üzerinde hakkı olanların esiri, kölesi bilmelidir. Özellikle anne babanın ve hocanın üzerimizde hakkı olur. Bu hususa daha çok dikkat etmek gerekir.

Bir kimse, bizim canımıza ve malımıza zarar verdiğinde, bizim de bu kimsenin canına ve aynı malına, aynı miktar zarar vermekle adalet olmaz. Cezayı mahkeme tayin eder. Hiç kimsenin kendi hakkını kendi eliyle almaya hakkı yoktur. Hakkım var diyen başkasına saldırır ve anarşi doğar.

Bir Hadis-i Şerifte, “Dinimizde zarar vermek olmadığı gibi, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” buyuruluyor. (İ. Ahmed, Hâkim)

Kul hakkı ve sevab

Haram işleyenin veya kul hakkı olanın ibadeti kabul olmaz demek, o ibadet için bildirilen büyük sevaplara kavuşamaz, yani hepsini muhafaza edemez, çünkü günahlar bu sevapları azaltır demektir. Yoksa, hiç sevab alamaz demek değildir. Her ibadetten sevab alınır, ama işlenen haramlar sevapları alıp götürür. Diyelim ki, oruç tutana 70 birim sevap veriliyorsa, içki içene de 70 birim günah yazılıyorsa, orucunu içki ile açan, 70 sevab kazanırken, içki içince, 70 günah yüklenir ve sevapsız kalır. Eğer oruç tutmasaydık, içki günahı artı olarak kalacaktı. Orucun, içki günahının affına sebep olması yetmez mi? Başka günahlar da, işlemişse sevapları eksilere iner. Onun için günahlardan ne kadar kaçılırsa, sevabımız o kadar çoğalır.

Kul hakkını ödemek için

Bilinen ve bilinmeyen kul haklarını ödemek için; sahipleri biliniyorsa kul haklarını ödemeli veya helâlleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Hak sahibi ölmüşse, ona dua ve istiğfar edip, çocuklarına vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalı. Çocukları ve vârisleri bilinmiyorsa borç miktarı parayı veya malı, fakirlere sadaka olarak verip sevabını hak sahibine niyet etmeli. Ayrıca, yaptığımız bütün iyiliklerin sevabını hak sahiplerine hediye etmelidir.

Cenab-ı Hak, o kadar merhamet sahibidir ki, biz sevaplarımızı hak sahiplerine verdiğimiz için, o sevaplardan bizi mahrum bırakmıyor. Aynı sevabı bize de veriyor. Bu bakımdan yaptığımız her iyiliğin sevabını üzerimizde hakkı olanlara, ana babamıza, arkadaşlarımıza, bütün Müslümanlara hediye etmeliyiz. Kendi sevabımızdan hiç eksilme olmaz.

Ahirette ihtiyacımız olur diye hakkımızı Müslüman olana helal etmemek uygun olmaz. Helal etmek daha iyi olur. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Eğer biz hakkımızı bir Müslüman’a helal edersek, hakkımızdan daha çoğunu Allahü Teâlâ bize ihsan eder. Sadece Müslümanlara değil, kâfirlere de hakkımızı helal etmemiz iyi olur.; hatta kıyamete kadar devam edecek olan haklarımızı helal etmeliyiz. Orada kul hakkından hesaba çekilmek, hesaplaşmak büyük derttir. Bu dertten de kurtulmak için, Ahiretteki ihtiyaçlarımızı düşünerek herkese hakkımızı helal etmek iyi olur.

Hak borcu affedilmez

Özel şirkette çalışırken, gıybet ve hırsızlık edilirse, bunları hak sahibi helâl etse de, haram işlenmiş olur. Yani patronun affetmesiyle, günahtan kurtulmuş olunmuyor. Bir kimse, birinin şarabını çalıp içse, o kişi helâl etse de, hırsızlık ettiği ve şarap içtiği için, Allahü Teâlâ’dan da af dilemesi gerekir.

Ceza kanunlarında bile, hırsızı mal sahibi affetse de, hırsızlıktan kamu davası açılıyor, suçu sabit görülürse, mal sahibinin affetmesine bakılmadan hırsız cezalandırılıyor.

Demek ki, hırsızlık edeni patron affetse de, tevbe etmemişse günahları affolmaz. Bir çalışan, “Patron görmezse yine çalarım” diyorsa günahı devam eder.

Allahü Teâlâ tevbe edince bütün günahları affediyor da, kul hakkını niye affetmiyor?

Kul hakkı olmayan günahlarda, Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına riayet edilmemiş olur. Şartlarına uygun tevbe edilince, muhakkak affedilir. Kul hakkı olan günahlardaysa, hem Allahü Teâlâ’nın emrine isyan vardır, hem de, o kimsenin hakkı geçmiş olur. Tevbe edilirse, Allahü Teâlâ yine günahı yani kendi hakkını affeder; fakat kul hakkı için, maddi bir haksa, sahibine geri vermek, diğer haklar içinse, hak sahibiyle helalleşmek gerekir. Kul hakkının önemi büyüktür; ama Allahü Teâlâ isterse, kul haklarını da affedebilir.

Bir Hadis-i Şerif meali şöyledir:

“Denizde şehit olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.” [İbni Mace]

Peki, karada ölen şehitlerin veya salihlerin kul haklarını affetmez mi? Elbette affedebilir.

Allahü Teâlâ, hak sahibine, “Bu şehitte, bu gazide, bu salih kimsede, ne kadar alacağın var?” diye sorar. Alacak sahibinin, o alacak kadar günahını affeder, günahı yoksa o kadar sevab verebilir; ama bu dereceye yükselmek de zordur. Onun için, kul hakkıyla ölmemeye gayret etmelidir!

Zararlı bir kitap, camiye konmuş. Bir arkadaş, zararlı diye kitabı alıp yakmış. Zararlı şeyleri yok etmekle, kul hakkı geçmez.

Randevuya gecikmek

Müslüman, randevusuna yani sözüne sadık olmalı, mazeretsiz randevuya geç kalmamalı. Trafiği ve her türlü şartları düşünerek, mümkünse randevu yerine 10-15 dakika önce gelmeli. Vakit nakittir. Kimsenin vaktini çalmaya hakkımız yoktur.

Hak helâl etmek

Bir kimsenin, “Kıyamete kadar olan bütün haklarımı helâl ettim” demesi caizdir ve çok iyi olur. Haklarını helâl eden âhirette kazançlı çıkacaktır. “Ben falancaya hakkımı helâl etmiyorum” dememelidir. Şahsen ben, Kıyamete kadar olan bütün haklarımı kâfir Müslüman herkese helâl ettim.

Zarar vermek

Kazaen birinin arabasını çizen ve plakasını da alamayan kimse verdiği zarar kadar parayı, Müslüman bir fakire vermelidir.

Dolmuş ücretini vermeyi unutan, dolmuşçuyu da tanımayan kimse dolmuş ücreti kadar parayı, Müslüman bir fakire vermelidir.

Kâfirle helalleşmek

Hristiyan arkadaşlarımızla helalleşbilmek için, “üzerimdeki maddi manevi haklarını bana bağışla” denir. Mesela İngilizce şöyle denebilir:

"Forgive all your spiritual and material claims on me."

O da, okeylerse mesele kalmaz.

“Hakkını helal et” demek

Biz bir istekte bulunmadan, biri gelip bize yardım ediyor. Biz de ona, “Hakkını helal et” diyoruz. Demesek, Markette de, “Paranın üstü kalsın” diyoruz. Kasiyer, “Hakkını helal et” demese, parayı rızasıyla bırakanın hakkı geçmez.

Yani yardımı kendiliğinden yaptığı için ve paranın üstünü kendiliğinden almadığı için hak geçmiş olmaz, ancak iyilik edene teşekkür etmek gerekir. Kendiliğinden yardım edince bir hak geçmez, çünkü biz istemeden yapmıştır, fakat devam eden bir yardım ise, bizim rızamız dâhilinde yapıyor demektir. O zaman, “Hakkını helal et” demek gerekir.

Mesela arabayla giderken, bazı çocuklar bir bezle arabanın camını siliyorlar. Biz yapmayın dediğimiz hâlde yaparlarsa hak geçmez. Biz sükût eder, yapmalarına rıza gösterirsek, onlarla helalleşmek veya birkaç lira vermek gerekir.

Allahu Teâlâ cümlemizi dinen görevinin bilincinde olan kullarından eylesin. (Amin)